Bir blog yazısının ilginç hikayesi
Bir süre önce Analiz Türkiye’de Türkiye ekonomisinin uzun dönem dengesine dikkat çeken iki bölümlük kısa bir yazım yayınlandı (Gelecek göründüğü kadar parlak olmayabilir. Bölüm 1 ve bölüm 2). İki bölümlük yazıyı şu şekilde bitirmiştim: “müesseselerin kaygan bir zeminde çarpık bir şekilde yapılanması ve harcama odaklı, sürekli nicel olarak büyümeyi amaçlayan ekonomi politikası nedeniyle Türkiye’nin geleceğinin sanıldığı kadar parlak olmadığını düşünüyorum. Para musluğu kesilince sosyal ve ekonomik çarpıklıklar birer birer ortaya çıkacak.” Aslında bu yazıların ilginç bir hikayesi var.
Yazının ilk bölümü uzun dönem büyümede kurumsal yapının önemini vurgulamaktaydı. Eğitim ve hukuk kurumlarındaki süregelen değişikliklerin kurumsal yapı için kaygan bir zemin oluşturması nedeniyle uzun dönemde Türkiye’nin geleceğinin sanılanın aksine pek parlak olmadığını savunduğum bu yazı aslında Şubat 2013’te yazılmıştı. İlk olarak daha önce de yazdığım RGE Monitor’un (Roubini Global desem daha anlaşılır olur herhalde) bu yazı ile ilgilenebileceğini düşündüm. Yanılmışım. Editör ve diğer ilgili linklere birden fazla e-posta göndermeme rağmen hiç birine cevap alamadım. E-postalara cevap alamayacaksak websitesinde neden “makalelerinizi bekliyoruz” gibi bir ibare yer alıyor bilemiyorum. Muhtemelen yazıdaki “uzun ve çok uzun denge” kavramından rahatsız oldular. Malum son bir kaç yılda ekonomik analiz denilince aklımıza bir yıl ve daha kısa bir süre geliyor. Sıkça sürdürülebilirlik vurgusu yapılan ekonomi medyasında “uzun dönem” analizi gibi bir kavramın hemen hiç yeralmaması ilginç bir tezat.
Yazıyı Analiz Türkiye’ye gönderdiğim tarihten itibaren yayınlanması yaklaşık 4-5 hafta kadar sürdü. Kimilerine göre geçerli ama bence zayıf bir gerekçe nedeniyle 800 kelimelik kısa bir yazı bu kadar uzun süre yayınlanmayı bekledi. Analiz Türkiye’de gezi olayları nedeniyle çok uzun bir süre sadece gezi ve çerçevesinde gelişen sosyal durumla ilgili yazılar yayınlandı. Yazı nihayetinde yayınlandıktan iki-üç gün sonra hacklendi ve uzun bir süre kimse ulaşamadı! Anlaşılan bu seferde “geleceğimiz pek parlak değil aslında” ibaresinden rahatsız olanlardan nasibimizi aldık. Eyvallah. Yanlış hatırlamıyorsam Temmuz civarında bir tarihte tekrar ulaşılabilen yazı hala ulaşılabilir durumda (tabi bu yazıyı okuyan gıcık bir hacker, dur bir daha hackleyeyim ben şunu demediği sürece). Yani anlayacağınız yazının ilk bölümünün başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelenler ile yarışır. İlk bölüm altı aylık bir macera yaşadı.
İkinci bölüm Haziran civarı yazılmıştı. Ancak ilk bölümün başına gelenler, başlığında “ikinci bölüm” olan takip yazısını da geciktirmiş oldu. Şubat ayında bir anlık bir fikirden ortaya çıkan toplam yaklaşık 2000 kelimelik bir yazının sadece web tabanlı bir düşünce sitesinde yayınlaması için bu kadar zulüm çektiğini düşünürsek, akademik dergilerde makale yayınlamanın yıllar süren çilesi bir an için anlaşılır gözükebilir. Ama sadece bir an için!
Son zamanlarda “independent blog” tarzındaki sosyal medya araçlarının giderek eski usül basılı medya davranışı sergilemesi sık karşılaşılan bir durum. Yani: e-postaya geç cevap vermek; yazınız inceliyoruz demek; belki düzeltme verebiliriz demek vs. Herhangi bir fikrin herkesin anlayabileceği şekilde, detaylardan uzak durarak kısa bir biçimde işlenerek okuyucuya aktrılmasını teşvik eden bu yeni sosyal medya araçlarının bir davranış muhasebesine ihtiyacı var. Aksi takdirde kazandıkları ilgi, alaka ve itibarı kaybetmeleri de aynı hızla olacak.
‹ Immoral growth Globelics konferansının düşündürdükleri ›