Trafik Psikolojisi Öğrencileri Trafikte Yaşam ve Trafikte Yaşatmak için Bizlere Seslendi! – Part 1

July 7, 2022

Bu postta okuyacağınız köşe yazıları, 2021-2022 Bahar dönemi kapsamında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünce verilen PSY 354 Introduction to Traffic Psychology dersinin final ödevi olarak dersi alan öğrenciler tarafından yazılmıştır. Introduction to Traffic Psychology dersinin amacı, trafik psikolojisi alanındaki temel yaklaşımlar, metotlar ve uygulamalar hakkında öğrencilere bilgi sunmak ve onlara günlük hayatlarında önemli bir yer kaplayan trafik ve ulaşım kavramları hakkında farkındalık kazandırmaktır.

Introduction to Traffic Psychology dersi, Prof. Dr. Türker Özkan tarafından araştırma görevlileri Derya Azık, Gizem Fındık, Burcu Arslan, Şerife Yılmaz, Nesrin Budak, Uluğhan Ergin ve Gözde Atalan asistanlığıyla verilmektedir. Ekibimiz 2005 yılında kurulan Safety Research Unit (SRU) – Güvenlik Araştırmaları Birimi (GAB) adı altında, genel güvenlik ve trafik güvenliği konularında uygulamalı araştırmalar yürütmektedir.

Ekibimiz hakkında detaylı bilgi için:

Introduction to Traffic Psychology Dersinin Öğrencilerine Kulak Verelim: 

Ahmet İŞÇİMEN – Trafik Güvenliği

Trafikte aldığımız karaların kimi zaman hayatımızda aldığımız diğer pek çok karardan daha önemli olduğunu biliyor muydunuz? Bugün işten eve gelirken kullandığımız yollar, yaptığımız seçimler, kullandığımız yolların dizaynı ve hatta trafikteki kişiliğimiz bütün hayatımızı etkiliyor. Bunu şu şekilde açıklayayım TÜİK’in verilerine göre ülkemizde 2020 yılında trafik kazalarında ölen kişilerin sayısı 4 bin 866’dIr, trafik kazalarında yaralanan kişi sayısı ise 226 bin 266’dır. Bu veriler Türkiye’deki her 100 bin insandan 6-7’sinin trafikte hayatını kaybettiği anlamına geliyor. İnsan hayatı değerlidir ve bunlar büyük rakamlardır. Ne kadar bu bizim başımıza gelmez bunlar farazi rakamlar hissiyatı doğamız gereği içimizden yükselse de bu doğru değildir. Her gün evimizden dışarı adımımızı atarak ve trafiğe iştirak ederek bu risk grubuna dâhil oluyoruz ve kendi başımıza gelmese bile bir tanıdığımızın bir yakınımızın başına böyle şeyler gelmesi kaçınılmaz oluyor. Peki, ülkemizdeki rakamlar bu şekilde, bir de dünyadaki trafik güvenliğine ve bazı verilere bakalım. Nedir bu trafik güvenliği, tüm ülkelerdeki veriler benzer değil mi? Daha güvenli bir trafiğe sahip olmak bizim elimizde mi? Şimdi bunları daha iyi anlayacağız ve trafik güvenliğini etkileyen faktörleri yakından inceleyeceğiz. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) verilerine göre Türkiye’nin komşularından birisi olan İran’da 2019’da trafik kazalarından ötürü ölen insan sayısı 17 bin 845’dir ve bu da İran’da her 100 bin insandan 21’inin trafik kazaları sonucu hayatını kaybettiği anlamına gelmektedir. Ve kıyas olması için son olarak Norveç’i de inceleyelim. WHO’nun verilerine göre Norveç’te 2019 yılında trafik kazalarından ötürü toplam 112 kişi hayatını kaybetmiştir ve bu da Norveç’te yaşayan her 100 bin kişiden 2’sinin hayatını trafik kazalarında kaybettiği anlamına gelmektedir. Sonuçlar gerçekten de çarpıcı. İran’da her 100 bin kişiden 21’i hayatını kaybederken Türkiye’de bu oran 6,5’tur ve Norveç’te ise sadece 2’dir. Bu sonuçların trafik güvenliği ile kesinlikle yakından bir ilgisi vardır ve bu nedenle trafik güvenliği her gün ulaşımımızı daha güvende sağlayabilmemiz için çok önemli bir kavramdır. Trafik güvenliğini kültür, çevre, yasalar, kişilik ve yolların dizaynı gibi pek çok faktör etkilemektedir. Bu faktörlerden bazılarına tekrardan değineceğiz.

Trafik güvenliği trafiğe iştirak eden bütün yol kullanıcıları için önemlidir fakat bazı yol kullanıcıları diğerlerine göre daha çok tehlikededir. Trafik çok karmaşık etkileşimleri olan açık bir sistemdir ve bu sistemin içerisinde daha savunmasız olan yol kullanıcılarından bazıları yayalar, yaşlılar, motosikletliler ve çocuklar özellikle daha büyük bir tehlikededirler. Bir otomobil kadar korunaklı değildirler ve bu nedenle bir kazaya karışmaları sonucunda daha ağır yaralanma ve hayatlarını kaybetme riskleri daha yüksektir. Bu nedenle trafikte yayalar ve araçların etkileşiminde her iki tarafında dikkatli olması gerekir. Trafikte kurallara uymanın yanı sıra başka bir yol kullanıcısının perspektifini anlayabilmek ve buna göre davranmak çok önemlidir ve kimi zaman hayat kurtarır. Örneğin bir yaya yolu keserken karşıdan gelen aracın sürücüsüyle göz göze geldiğinden emin olmalı ve araç sürücüsünün perspektifini anlayabilmelidir ve aynı şekilde araç sürücü de yayanın perspektifini kavrayıp buna uygun davranmalıdır. Bu şekilde daha empatisi yüksek bir bakış açısı ile ve tabii ki kurallara uyarak pek çok kazanın önüne geçmek ve trafik güvenliğine katkıda bulunmak mümkündür. Trafik güvenliğinde yol kullanıcılarının davranışları, araçların güvenlik kapasitesi, yasaların işleyişi, trafiğin akışı ve çevre aşırı öneme sahiptir. Trafik güvenliğini riske atan önemli faktörlerden birisi de yol kullanıcılarının davranışlarından birisi olan trafik ihlalleri ve hız aşımlarıdır. Hız aşımları sonucunda gerçekleşen kazalarda ağır yaralanmalar ve ölüm çok olasıdır ve sürücü kendisiyle birlikte diğer yol kullanıcılarını da riske atmaktadır. Bu nedenle trafikteki bencilce ve dikkatsiz davranışların sonuçları çok ağır olabilmektedir.

İnsanlık için hız ve zaman çok önemli olmuştur keza günümüzde de çok önemlidir fakat trafikteki en öncelikli amacımız trafikteki bu karmaşık etkileşimleri en optimize ve güvenli hale getirerek daha güvenli, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ulaşım sunmak olmalıdır. Bu sayede yıllar içerisinde daha yüksek bir trafik güvenliğine sahip olabilir ve yazının başında bahsettiğimiz trafik kazaları kaynaklı yaralanma ve ölümleri çok daha düşük seviyelere çekebiliriz. Trafik güvenliğine katkı sağlamak ve arttırmak için genel ve kapsamlı alınabilecek pek çok önlemlerin yanı sıra kişisel olarak her birimize büyük görevler düşmektedir. Öncelikle değişime ve farkındalığa kendimizden başlamalıyız. Trafiğe iştirak ettiğimiz sırada yaptığımız kural ihlallerinin farkına varmalıyız. Trafik güvenliğini riske eden davranışlarımızı ve tutumlarımızı gözden geçirmeliyiz. Trafikte aldığımız kararların öneminin farkına varmalıyız ve trafikte empatisi yüksek ve dikkatli bir tutuma sahip olmalıyız. Kendimizde yarattığımız bu değişimlerin ardından çevremizi de trafik güvenliği konusunda bilinçlendirmeli ve bu kavram üzerinde bir farkındalık yaratmalıyız. Bunlara ek olarak trafik güvenliğine daha kapsamlı ve genel katkılar da mümkünüdür. Trafikteki yasaların işleyişi iyileştirilerek ve daha caydırıcı cezalar kullanarak trafikteki kural ihlalleri daha düşük seviyelere çekilebilir. Yolların dizaynındaki mühendislik hataları düzeltilerek kaza oranlarının artmasına sebebiyet veren çevresel faktörler minimize edilebilir. Ayrıca trafik güvenliğinin önemine daha büyük bir dikkat çekilebilir ve yol kullanıcıları bu konuda daha çok bilinçlendirilebilir. Böylelikle trafik güvenliğine katkıda bulunulabilir. Hepimiz için daha güvenli yolculuklar temenni ederim.

Berfu KİRENLİ – ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKMADAN…

‘Bugün birine çarpıp ailesine bir travma yaşatacağım.’ ya da ‘Bugün bana bir araba çarpabilir!’ diyerek çıkmıyoruz evden. ‘Bugün Ahmet ile yemeğe gideceğim, saat 19.00’a yetişmem lazım!’ diyerek evden çıkıyoruz. Savunmasız yol kullanıcıları olarak biraz bu konulara kafa yormanın tam vakti! Kazada ailemizden birini kaybetmeden bunun ne kadar acı bir deneyim olduğunu asla bilemeyeceğiz ama şu an hayal edebilir ve bunun önüne geçebiliriz. Kendi sorumluluklarımızı alıp güvenli bir ulaşımı amaçlayabilir, sevdiklerimizi ve başka birinin sevdiklerini kaybetmelerine neden olmayız.’

Evden işe, işten eve, bir arkadaşımızı ziyarete, bir hastaneye veya bir markete nasıl gideriz? Muhtemelen bu konuda pek düşünmeyiz de! Özel aracımız, toplu taşıma, bisiklet veya motosiklet bize yol arkadaşı olabilirken çoğu zaman yaya olarak ulaşımımızı sağlamaktayız. Özel aracımızla yolculuk yapmadığımız her an ölüm riskimizin ve ciddi yaralanma olasılığımızın oldukça yüksek olduğunu biliyor muydunuz?

Kimler trafikte en çok tehlikede? Ölüm ve ciddi yaralanmalara açık olan yol kullanıcılarına savunmasız yol kullanıcıları denilmektedir. Savunmasız yol kullanıcıları olarak biraz bu konulara kafa yormanın tam vakti!

Mesela trafikte sürücü davranışlarımızı neler etkiliyor? Trafik güvenliği için önemli etmenler nelerdir?

Kaza yapmamızı bizim özelliklerimiz mi, yol ortamı ve koşulları mı yoksa aracın özellik ve durumu mu etkiliyor? Yapılan araştırmalar araç ve yol ortamı iyileştirmelerinin olumlu sonuçlarının yanı sıra insan faktörünün kaza durumlarında her zaman önemli bir payının olduğunu göstermektedir. Yani bizim kişilik özelliklerimiz, risk almaya yatkınlığımız, dikkat ve hafıza becerilerimiz, kurallara karşı olan tutumumuz gibi bir sürü etken bizim sürüş şeklimizi etkilemektedir.

Kişilik özelliklerimiz, karakter, eğilim ve mizacımız sürücü davranışımızı etkilerken sürücü davranışımız da kaza riskini etkilemektedir. Araştırmalar gösteriyor ki sorumluluk bilincinde ve uyumlu olan bireyler topluma karşı daha sorumlu ve dolayısıyla daha dikkatli sürücü davranışları gösterirken yenilik arayışında olan bireyler dikkatsizlik ve de ihmallere daha yatkın oluyorlar. Dışadönük bireyler dürtüsellik ve heyecan arayışı açısından kaza riskini artırırken duygusal olarak dengesiz bireyler ise stresle olan bağlantısıyla bu riski artırıyor.

Tutum, inanç ve motivasyonlarımız da sürücü davranışını etkileyen diğer etmenlerdir. Bir davranışı yaparken arkasında olan düşünce ve duygular bizim trafikteki davranışlarımızı belirler. Kimi zaman ‘Başkaları ne der?’, ‘Diğerleri neler yapıyor? Onlar yapıyorsa ben de yapabilirim.’ ve ‘Bunu gerçekten yapabilir miyim?’ gibi düşünceler niyet ve isteklerimizi, niyet ve isteklerimiz de davranışlarımızı etkiler. Davranışlarımız da trafik güvenliğini etkiler.

Peki teknolojinin trafik güvenliğindeki önemi nedir? Araç özellikleri ve yol ortamının oldukça önemli olduğunu biliyoruz. Aracın bize sundukları çok önemli ki ileride otomasyon içeren araçların daha sık kullanılacağını biliyoruz. Belki arabamız kendi kendini bir yere ulaştırırken elimizde kahvemizle kitap okuduğumuz günler gelebilir. Ancak bu noktada, her zaman bu tasarımların insan eliyle yapıldığını ve hata payını düşünmemiz gerekmektedir.

Nereye gidiyoruz?

Biz sürücüler ya da yayalar sadece bir yerden bir yere gitmeyi amaçlarken aslında yol açabileceğimiz olasılıkları ve riskleri hesaplamıyoruz. ‘Nereye gidiyoruz?’ bunun derdinde oluyoruz. ‘Bugün birine çarpıp ailesine bir travma yaşatacağım!’ ya da ‘Bugün bir araba çarpabilir bana!’ diyerek çıkmıyoruz evden. ‘Bugün Ahmet ile yemeğe gideceğim, saat 19.00’a yetişmem lazım!’ diyerek evden çıkıyoruz. Bu da tüm amacımızı sadece ‘ulaşmak’ yaparken nasıl ve neye ulaştığımızı düşünmüyoruz. Sadece ‘yetişmek ve ulaşmak’ gibi küçük bir amaçtan ‘kaza ve ölümleri azaltmak’ gibi büyük resimde daha anlamlı bir amaca çevirebiliriz.

Toplumsal olarak ve bireysel olarak neler yapabiliriz?

Bireysel eğitimlerden ziyade sürücü ve halka açık eğitimler, seminerler ve farkındalık çalışmaları yaparak toplumun trafik bilgisi muhakkak artırılmalı. Sürücünün ihlali ve riskli davranışlarının tespiti ve cezalandırılmalarında yasal uygulamalar ve denetim artırılmalı. Mühendislik kapsamında araç güvenliği ve kalitesinin yanı sıra çevre ve altyapı çalışmalarına verilen önem artırılmalıdır. Böylelikle araç içi ve dışı trafik için güvenli olacaktır. Kazalarla ilgili araştırmalar yapıp olasılıklar karşılaştırılmalı ve bunlara göre önlemler alınmalıdır. Bunların yanı sıra sürücülerin belirli zaman aralıklarında sürücü olmaya olan uygunlukları denetlenmelidir.

Bireysel olarak ise ulaşımın nereye olduğundan daha çok nasıl olduğuyla da ilgilenmeye başlamalı, bunun ciddiyetinin farkında olmalıyız. Kimse kaza yapmak ve kazada yaralanmak için yola çıkmaz. Dikkatli, bilgili ve de sorumlu sürücüler olmalıyız.

Ülkemizde hatta dünyada güvenli ve sürdürülebilir bir trafik sistemi yaratmak için tüm bu koşul ve senaryoları göz önünde tutarak bireysel ve toplumsal olarak farkındalığımızı artırmak için çalışmalıyız ve gerekirse bu konuda medyayı da etkin bir şekilde kullanmalıyız. Ölümler hep trajiktir ancak gerçekten boşu boşuna ölen insanlar için ‘kader’ diyerek geçmekten başka çok şey yapabiliriz.

Kazada ailemizden birini kaybetmeden bunun ne kadar acı bir deneyim olduğunu asla bilemeyeceğiz ama şu an hayal edebilir ve bunun önüne geçebiliriz. Kendi sorumluluklarımızı alıp güvenli bir ulaşımı amaçlayabilir ve sevdiklerimizi, başka birinin sevdiklerini kaybetmelerine neden olmayız. Ateş düştüğü yeri yakmadan daha ateş bile yanmadan hatta belki de ateş düşmeden hayatlar kurtarabiliriz. Her şey bizim elimizde!

Betül TEKİN – DAHA GÜVENLİ BİR TRAFİK ORTAMI İÇİN EL ELE

Günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız ve maruz kaldığımız trafik kurallar, işaretleri ve ışıkları yaylar ve sürücüler olarak çok fazla ciddiye almıyoruz. Halbuki yaya ve sürücüler olarak hepimiz birer yol kullanıcılarıyız. Günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız trafik kurallarının ve işaretlerin önemi basit gibi görünse de aslında sadece sürücüler için değil tüm yol kullanıcıları için kuralların ve işaretlerin önemli ve güvenli olmasının birçok nedeni vardır. Herkes sürücü olmasa da en nihayetinde birer yayadır. Trafik kurallarının ve işaretlerinin kilit önemi, güvenliğin sağlanmasıdır. Yolda zarar verebilecek ve sürücüleri ve yayaları riske atabilecek birçok engel ve tehlike var. Trafik kuralları ve güvenlik işaretleri bu riski azaltmaya ve kaza olasılığını azaltmaya yardımcı olur. Hız sınırı işaretleri, dur işaretleri ve yol işaretleri gibi şeyler, trafiğin akışını ve seyahat ettiği hızı kontrol ederek kazaların önlenmesine yardımcı olur. Trafik güvenliği önemlidir çünkü sürücüler ve yayalar için seyahat etmeyi çok daha kolay ve daha az stresli hale getirir. Gelişen teknoloji ile yol kullanıcıları için trafiği daha güvenli hale getirmek çok daha mümkündür. Dünya genelinde “Sürdürülebilir Ulaşım: Sağlıklı ve Güvenli Hareketlilik” konusu ile ülkenin katıldığı geniş bir etkinlik düzenlenmektedir. Avrupa Komisyonu’nun sürdürülebilir kentsel hareketlilik konusunda farkındalık oluşturarak aktif hareketlilik, toplu taşıma ve diğer temiz ve akıllı ulaşım çözümlerini destekleyen davranış değişikliğini teşvik etmesi amaçlanıyor. Türkiye de bu etkinliğe katılım göstermektedir. Buradaki amaç daha güvenli ve sürdürülebilir bir trafik ortamı oluşturmak. Teknolojinin çığ gibi büyüdüğü dünyamızda trafikte de teknolojinin faydaları ve kolaylıkları kullanılmaktadır. Mobil uygulamalar ile trafik yoğunluğunu öğrenme, daha kestirme yol haritası çıkartma, bisiklet sürücüleri için bisiklet yollarını mobil uygulamalardan takip etmek gibi örnekler gösterilebilir. Aynı şekilde trafik polisleri de denetimlerine mobil olarak devam etmektedir.

Yol kullanıcıları olarak birçok grup tehlike içerisinde olabilir. Motor sürücüleri, bisiklet kullanıcıları, yayalar bunlara örnek olabilir.  Yayalar savunmasız olarak trafikte yer almaları, motor kullanıcılarının bir sürücü adayı ve yol kullanıcı olarak çok ciddiye alınmaması ve bisiklet sürücüleri için de yeterli bisiklet yolları olmaması da bu grupta yer alan savunmasız yol kullanıcılarının yaşadığı bazı sıkıntılardır. Adından da anlaşılacağı gibi trafik seyrinde diğer yol kullanıcılarına göre daha savunmasız halde bulunan bur grupların günlük hayatta karşılaşabilecekleri engeller daha fazla olabiliyor. Savunmasız ve tehlikeli yol kullanıcılarına yenilerinin eklenmesi de çok muhtemeldir. Günümüzde çokça karşılaştığımız scooterlar kontrolsüz bir şekilde trafikte yer almaya başladı. Bu kullanıcılar kasksız, koruma ekipmanı olmadan bir anda önünüze çıkabiliyor. Bir anda önümüze çıkması da kaçınılmaz kazalara sebep olabilir. Scooter sürücülerinin herhangi bir eğitim almadan ve kullandıkları araçların üzerinde sinyalleri bulunmadan trafiğe karışmaktadırlar. Bu sürücülerin de yakın bir zamanda ‘’savunmasız yol kullanıcıları’’ kategorisine gireceğini düşünüyorum.

Sürücü davranışı, bir motorlu taşıtı kullanırken bir sürücünün gerçekleştirdiği kasıtlı ve kasıtsız özelliklerin ve eylemlerin tanımıdır. Yaş, deneyim, cinsiyet, tutum, duygular, yorgunluk, uyuşukluk, sürüş koşulları vb. gibi bir sürücünün davranışına katkıda bulunabilecek veya bunları değiştirebilecek birçok faktör vardır. Araç kullanırken pek çok faktörün önemli etkisi olduğu aşikardır ama bence birkaçı var ki onlar trafik anında çok daha baskın olmaktadır. Sürücülerin kazandığı deneyimler araç sürme şekillerini, trafikte olabilecek tehlikeleri erkenden fark etmelerini, ileriye dönük kararlar alabilmelerini ve karışılacakları tehlikelerde daha deneyimli bir tutum sergilemelerini sağlamaktadır. Acemi olan sürücüler araç sürerken sadece önündeki araca bakarak dar bir görüş açısı ile araç kullanırken, deneyimli sürücülerin yola bakarak daha geniş perspektifte araç kullandıkları fark edilmiştir. Sürücüler deneyim kazandıkça daha güvenli bir sürüş tarzı sergilemektedirler. Sürücüler, yıllar geçtikçe direksiyon başında daha rahat olma eğilimindedir. Araçlarını kontrol ederken çoklu görev yetenekleri konusunda daha emin hale gelirler. Buna ek olarak yaş da önemli bir etkendir. Genç yaşta olan sürücülerin risk alma seviyesi daha fazladır. Bu da trafikte kontrolsüz sollamalara ve hızlara sebep vermektedir. Bu davranışlar trafikte geri dönüşü olmayan kazalara ve ölümlere sebep olabilir.

Trafikte daha refah bir sürüş oluşturmak ve yol kullanmak elimizde. Bunu gerçekleştirmekte hem bireysel olarak hem de genel yapılası gerek adımlar vardır. Genel olarak devlet yöneticilerin denetleme yapması, daha katı kurallar koyması, bisiklet yollarını ve yaya yollarını genişletip arttırması, hasar gören ve yıpranan yolların tadilat edilmesi, bariyerlerin daha da güçlendirilmesi ve hız limitleri koyulması devlet yöneticilerinin alacağı birkaç önlemlerdir. Birey olarak da ister yaya olalım ister sürücü olalım her zaman kurallara sıkı sıkıya uymalıyız. Kontrolsüz ve yersiz hızlar yapmamalıyız. Araç kullanıcıları olarak düzenli motor kontrollerin yaptırılması ve bakımlarının aksatılmaması çok önemlidir. Kazalar sadece insan faktörlü değil araç faktörlüde olabilmektedir. Yıllık bakımının kontrolü de bireylerin sorumluluğundadır. Tüm bunlar bir yol kullanıcısının bireysel olarak yapması gereken sorumluluklar ve önlemlerdir. Her birey ilk olarak kendisinden başlayarak kurallara riayet etmeli. Amacımız her bir yol kullanıcısının trafikte daha güvenli ve daha sürdürebilir seyahat etmesini sağlamaktır. Günümüzde birçok çalışma, denetim ve yıllara göre planlar yer almaktadır. Trafikteki ölüm ve kaza sayısının azaltılması amaçlanmaktadır. Bunu amaçlayan yıllık planlara göre çalışmalar da yürütülmektedir.  Ancak bu kurallara ek olarak bireylerin bilinçlenmesi ve bunun farkında olarak seyahat etmesi amaçlanmaktır. Bizim gayemiz öğrendiklerimizi biraz da olsa sizler ile paylaşmaktır. Ve buna ek olarak da yol kullanıcısı olan tüm insanların biraz daha bilinçlenebilmesinde katkı sağlamaktadır. Her birimiz birer yol kullanıcısıyız ve yollarımızı daha güvenli hale getirebilmek bizlerin elinde. Var mısınız daha güvenli bir trafik ortamı oluşturmaya?

Ceren MISIR – KALDIRIMSAL PROBLEMLER

Bugünkü yazımda trafik güvenliği hakkında konuşacağız. Trafik güvenliği nedir, neden önemlidir, bizler neler yapabiliriz gibi sorulara cevap verebilmeyi umuyorum. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum siz sevgili okurlarıma.

Sağ koltuk müdavimi ve kaldırımlar kraliçesi olarak yayaların kırılganlığı üzerine konuşarak başlayalım istedim. Evden dışarı adım atar atmaz arabalar için yaratılmış bir dünyanın içine düşüyoruz. Mesela bizim binadan çıkar çıkmaz otoparka giriş yapmış oluyorum. Arabaların arasından geçerek siteden dışarı çıkabiliyorum sadece. Siteden çıkınca direkt kaldırıma ayak basıyorum. Sonrasında da trafik lambaları, dur işaretleri, yaya geçitleri vs… Her şey sizin de deneyimlediğiniz gibi anlayacağınız. Yani arabalar için yaratılmış bir dünya… Bisiklet kullanıcısı olsam gidebileceğim bana özel ve güvenlikli bir yol yok. Ki benim oturduğum bölge yoğunluğu olan eski bir bölge değil. Eğer öyle bir bölgede yaşıyorsanız muhtemelen kaldırımınız tek bacağınızın sığacağı büyüklüktedir. İstanbul’un kadim ilçesi Fatih’te bunu deneyimleme fırsatı yakalamıştım ne yazık ki.

Herhangi bir koruma giysimiz olmadan arabaların arasına çıkıyoruz. Ufak temaslarda bile vücudumuzda zedelenmelere, çatlaklara, hatta belki kırıklara sebebiyet verecek güçte olan arabalar… Hatta duran arabalar bile zarar verebilmekte. Örneğin çok taze yaşadığım bir olaydan bahsedeyim size. İkinci sıraya park eden arabayı son saniye fark eden bir motorsiklet kullanıcısı, hızlı yol almasının da etkisiyle, manevra yaparken yere düştü ve metrelerce sürüklendi. Bu örnekte kaskı takılı, koruma giysileri olan bir motorsiklet kullanıcısından bahsediyorum ancak ilerleyen dakikalarda ambulansın geldiğine de şahit oldum. Tabii amacım sizi korkutmak değil. Korunaklı bölgemizden çıkar çıkmaz karşılaştığımız dünyayla ilgili farkındalık yaratmak istiyorum sadece.

Peki neler yapabiliriz? Öncelikle kaldırım kullanıcıları olarak ilk yapacağımız şey diğerlerinin farkında olmaktır diye düşünüyorum. Bisiklet kullanıcılarının, scooterların ya da yanımızdan hızla geçen arabaların… Hatta aynı kaldırımı paylaştığımız yayaların bile… Tabii ki sadece biz yayalarda farkındalık yaratmak yetmez. Aranızda ehliyet sahibi olanlar olduğuna eminim. Sizlerin de biz kırılganlar tayfasının farkında olmanız ve gerekli noktalarda pozitif ayrımcılık yapmanız gerekir diye düşünüyorum. Sizin beş dakikada gideceğiniz yerlere bizler yarım saat kadar yürümek durumunda kalıyoruz genelde. Bu sebeple yaya geçitlerinde yol verirken bunları da aklınızda bulundurmalısınız. Aramızda yavaş yürüyenler elbette ki olacaktır.

Sadece bize mi düşüyor görev peki? Elbette ki hayır. Açıkçası benim görüşüm insan kaynaklı hataları sıfıra indirmek yönündedir. Bu sebeple yayalar ile araçların etkileşimini azaltmak gerektiği inancındayım. Bu sebeple de arabaların gideceği yolları mümkün olduğunca yeraltına gönderme ve biz yayalar için yemyeşil ve korunaklı yürüyüş güzergahları yapılması gerektiğini düşünmekteyim. Aranızda yetkili kimseler varsa bu fikrime gerekli değeri vereceğine eminim. Bahsettiğim bu proje 2180 yılından kopup gelmiş gibi gözüküyor olabilir ancak küçük bölgelerde (örn. üniversite kampüsleri) uygulanabilir diye düşünüyorum. Hadi bakalım, bundan sonrası sizde.

Son bir konuya değinip bana ayırdığınız vakit için teşekkürlerimi sunacağım. Biz burada yayaları konuşurken herkesin eşit şartlarda olduğunu düşündük. Yani engelli bireylerden, tekerlikli sandalye kullanıcılarından ya da bebek arabası sahiplerinden bahsetmedik. Ne kadar zorluk yaşadıklarını tahmin etmek, empati yapmak neredeyse imkansız bizim için. Tekerlikli sandalyeye oturup Ankara turuna çıkmış olsak belki bir nebze anlamış oluruz. Burada bence yine iş yetkililere düşüyor. Aynen dediğim gibi atlayın bir tekerlekli sandalyeye ya da bağlayın gözlerinizi veya alın elinize bir bebek arabasını ve turlamaya başlayın. Eksikliklerin tespitini ancak bu şekilde fark etmiş oluruz. Daha iyi bir yol kullanımı için aramızdaki uyumu sağlamalıyız.

Buralara kadar okumaya devam eden sevgili okurlarım… Bir sonraki konuda görüşmek üzere… Yolunuz açık, kaskınız/emniyet kemeriniz takılı olsun.

Ceyda YAVAŞ -Trafikteyim Fakat Güvende Miyim?

Hiç sürücü koltuğuna oturduğunuzda ya da yolda karşıdan karşıya geçerken ne kadar risk altında olduğunuzu düşündünüz mü? Trafikte yaptığımız her hareket, attığımız her adım aslında bizim ölümle yaşam arasındaki o çizgideki yolumuzu belirliyor. Bir şey olmaz diyerek o ışık tam kırmızıya dönerken gaza basmak, bir yere yetişmek yaşadığın hayattan daha değerliymiş gibi trafiğin içine atlamak… Her gün bu durumla karşı karşıya kalan ve bu uğurda yaşamını yitiren yüzlerce insan var. Dünyada her 24 saniyede 1 insan trafik kazası nedeniyle hayatını yitiriyor. Çok korkunç değil mi? Özellikle yayalar, bisiklet ve motor sürücüleri en riskli gruplar olarak görülmekte. Hepimiz hayatımızın birçok anında yaya olarak yer alıyoruz, fakat bunun riskleri ve savunmasızlığı hakkında pek de düşünmüyoruz. İnsan faktörü yani aslında ta kendimiz, trafik kazalarının en önemli etmenlerinden birisi. Özellikle ne kadar sorumluluk sahibi ve yumuşak başlı olduğumuz trafik güveliğini etkileyen başlıca kişilik özellikleri. Araç kullanmakta ne kadar kabiliyetliyiz, reflekslerimiz ne kadar güçlü? Dikkatimiz ne kadar hızlı dağılıyor, uykusuzken araç kullanıyor muyuz? Örneğin eğer 6 saatten az uyuduysak yollara çıkmayalım ki verdiğimiz ve aldığımız hasar artmasın. Bu gibi faktörler belki uzaktan küçük gibi görünebilse de trafik riskini, yani aslında hayatımızı etkileyen önemli faktörler.

Sadece biz değil çevremiz ve yollar da güvenliğimizi büyük ölçüde etkiliyor. Türkiye’deki hızlı şehirleşme de ne yazık ki ulaşım ağlarıyla istenilen ölçüde uyuşmuyor. Yetersiz yürüyüş ve bisiklet yolları, bozuk yollar veya eksik trafik levhaları kaza riskini artırıyor. Peki nedir bu trafik güvenliği neden bu kadar önemli? Ölüm ve ağır yaralanmaları önlemek için kullanılan yöntem ve önlemler trafik güvenliğini oluşturuyor. Trafik ışıklarının kullanımı ya da alkollüyken araba kullanmanın yasak olması akla ilk gelebilecek örnekler. Önemi de aslında kendi içinde saklı, ‘‘güvenlik’’ bizim ve çevremizdekilerin hayatta kalmasını sağlıyor. Evimizi korumak için nasıl kapımızı kilitliyorsak, kendimizi trafikte korumak için de güvenilir bir ortama zemin hazırlamamız şart. Ne kendimizin ne çevremizin canına risk oluşturmayalım, oluşturtmayalım. Ülkedeki ve dünyadaki koşullar da buna göre şekillensin ki riski olabildiğince düşürelim. Hepimizin aklına gelişmiş ülke denildiğinde ilk gelen ülkelerden birisi olan Hollanda’da sürdürülebilir trafik güvenliği için çalışmalar mevcut. Sürdürülebilir trafik güvenliği ise kaza olasılığını en az indirmek için gerekli çevre koşullarını ve sistemi oluşturmayı amaçlıyor. Anlıyoruz ki kazalar trafik güvenliğinin önemli bir parçası. Çok güvenlik az kaza… Türkiye de bu amacın sağlanması doğrultusunda bakanlıklar, üniversiteler, belediyeler gibi birçok kurulla birlikte çalışmalar yürütüyor. Gelişmekte olan ülkemiz için büyük öneme sahip bu konu üstüne tüm yol kullanıcılarının da gereken çabayı göstermesi kritik. Gelişen teknolojiyle de birlikte aslında çabalarımız daha kolay karşılık bulabilir, şartlar kolaylaşabilir. Örneğin yayayı fark ettiğinde frene basan araçlar var, ne büyük gelişme değil mi? Fakat bu demek değil ki otomatik sisteme güvenip bireysel katkımızı yok sayalım. Aksine, otomatikleşmenin kolaylıklarıyla tembelleşmeden, gerekli düzeyde teknolojinin imkanlarından faydalanarak güvenliği artırabiliriz. Yani aslında asıl amaç, minimum risk ve minimum kaza. Yollar, araçlar ve sistemlerin tasarımını en etkili biçimde sağlayıp bu amaç yolunda ilerlemek mümkün. Herkes bireysel olarak gereken önlemleri alsa mesela… Alkollü araç kullanmasa, kırmızı ışıkta geçmese ya da trafikte telefonla konuşmasa… Bu gibi farkındalıklarla üniversitelerde verilen eğitimlerle, sosyal medyada yayınlanan kaza gönderileriyle, sürücü kursları faaliyetlerle yaratılabilir. Yani küçük önlemlerle büyük sonuçlar hayal değil. Bu faktörlerle sınırlı olmamakla birlikte, devletin de gerekli yaptırımları uygulaması gerekiyor. Trafik cezalarının ağırlaştırıldığı bir senaryoda daha az riskle karşılaşabiliriz. Aynı zamanda ehliyet sahiplerinin ve ehliyet hakkı kazanma sisteminin daha akılcı ve verimli bir hale gelmesi şart. Bilişsel değerlendirmeler de yapılıp, ehliyet sahiplerinin belirli aralıklara denetlenmesi örnek bir çözüm olabilir. Birey ve devletin ortaklaşa hareket ettiği bir senaryoyu hayal edelim. Bilinçli bireyler bilinçli politikalarla yetişir. Hem ülkemizi hem dünyamızı daha güvenli bir yer haline getirebiliriz. Yaşamımızın kıymetinin farkında olup, güvenle kalalım!

İSİMSİZ YAZAR – Bir Çift Göz Yeterli

2 Temmuz 2022. Saat 00.15.

Kocaeli’de devrilen otomobil, 4 yaralı.

Saat 08.00.

Mersin’de nakliye kamyonu şarampole savruldu, 4 ölü.

Aynı gün, iki kaza. Bir yanda hayati tehlikesi olan 4 can, diğer yanda hayatını kaybeden 4 evlat, anne, baba, kardeş.

Peki, sorumlular kim? Yol kullanıcılarının bir parçası olan sürücüler mi, yoksa yetersiz verildiği düşünülen trafik eğitimleri mi? Yol düzenleyicileri mi yoksa olacakları ön göremeyen mühendisler mi?

Tehlikedeyiz. Yaya olarak, sürücü olarak, bisikletli ve motorsikletli olarak tehlikedeyiz.

Tehlikedeyiz çünkü yaya olarak savunmasızlığımız görülmüyor, “ne de olsa karşıdan karşıya geçmek için adım atmaz, hızlı geldiğimi görüyor” veya “yaya gecidinden biraz sonra da geçse de olur” diye düşünüyoruz.

“Motorsikletliler de aman ne çoğaldı!”

“Aralardan geçmeseler ne olacak sanki!”

“Çok hızlı ve dikkatsizler, her yerden çıkıyorlar.”

“Hız yapacağım tabii ben bu arabaya o kadar para verdim.”

“ Dört saatlik yolu iki saate gidiyorum benim zamanım kıymetli.”

Zamanımız kıymetli, canımız değil! Zamanımız az, işimiz çok ama yorgunluğumuzu göz ardı ediyoruz.

Işte! Yorgunluk. Neye neden olduğu aşikar. Asıl trafikte güvenliği sağlamak için nelerin yorgunluğa neden olduğunu anlamalıyız. Laurance Hartley 2004 yılında yayınlanan bir makalesinde yorgunluk nedenleri olarak ulaşım endüstrisinde uzun çalışma saatlerini, uzun yolculukları, uluslararası artan ekonomik faaliyetleri, globalleşmeyi, tam zamanında teslimat şartlarını, yakıt fiyatlarındaki artış yüzünden sürücülerin yakıtı ödemek için daha fazla çalışmak zorunda kalmasını ve taşımacılık sektöründeki rekabetleri ele alıyor. Bu nedenler sürücüleri uykusuz kalmaya sürüklüyor ve bu durum da ne yazık ki kazaların yaşanmasına neden oluyor.

Trafik güvenliği önemli çünkü yoldayken birçok hayat tehlikede. Yorgunluktan kapanan bir çift göz kaza için yeterli. Daha güvenilir ulaşım sağlamak için, görmek ve görünür olmak için, kazaları önlemek için, herkes için trafik güvenliği gerekli.

Otobanlarda farketmişizdir. Sık sık “Uykusuz araç kullanmayın!” uyarıcı levhalarını görürüz. Birçok mola istasyonlari bizi mola vermeye, kahve içmeye, gerekirse kısa uykulara teşvik eder. Yol düzenlemeleri bu kapsamda bakıldığında dinlenmeye teşvik edici olsa da nedir bizi yorgun araç kullanmaya sürükleyen? Uykusuzluğa direnirken öne düşen başın, yas tutan bir annenin, babanın ya da evladın göz yaşının düşmesine neden olabileceğini ön göremiyor muyuz yoksa?

Ajzen’in Planlı Davranış Teorisine göre bir davranışı niyet belirler. Bireyin tutumları, öznel kurallar ve davranış üzerinde algılanan kontrol bu niyeti etkileyen faktörlerdendir. Eğer biz bireylerin yorgunluklarının trafik güvenliğine etkisi hakkındaki tutumlarını trafik güvenliği lehine çevirebilirsek bu işi başarabiliriz diye düşünüyorum. Bunu James Prochaska ve Carlo Diclemente’nin Transteoretik Modeli ile de başarabiliriz. Bu model bireyin yorgunken araba kullanma davranışını beş aşamayla değiştirmeyi hedefliyor. Bu aşamalar: düşünmeme, düşünme/niyet, hazırlık, hareket/eylem, ve devam ettirme. Neyi gözden kaçırdığımızın farkında olmalı, ona göre bir eylem planına başlayıp bunu devam ettirmek için çaba göstermeliyiz.

“Çok uykum var ama zaten iki saate oradayım, biraz daha dayanmalıyım.” dan çıkıp “Uykum geldi, baya yoruldum. Önce kısa bir uyuyup enerjimi toplayayım ondan sonra yola devam etmeliyim.” diyebilmeliyiz.

Bir çift göz yeterli! Görmek için, güvenliğimiz için. Bayramda sevdiklerimizle beraber olabilmek için, onlara kucak dolusu sarılabilmek için…

Yirmi dakikalık kısa bir uyku bizi sevdiklerimize kavuştursun. Yolumuz güvenli, gözlerimiz açık olsun!

İSİMSİZ YAZAR – TRAFİK: Yaşamla Ölüm Arasındaki İnce Çizgi 

Gelişen teknolojiler, daha bireysel bir dünya ve artan nüfus ile beraber trafik git gide hayatımızda daha fazla önem kazanmaya başladı. Çünkü artan bir nüfus demek daha yoğun bir trafik, daha yoğun bir trafik ise daha yüksek kaza riski demektir. Her yıl binlerce insan trafik kazasında yaralanıyor, sakatlanıyor veya ölüyor. Örneğin ülkemizde sadece 2022 Mart ayında 37.327 adet trafik kazası yaşandı (Trafik İstatistik Bülteni, 2022). İşte bu yüzden trafik hakkında daha fazla şey öğrenmeli, bilinçlenmeli ve harekete geçmeliyiz. Çünkü ufacık bir hata bile ciddi can ve mal kayıplarına yol açabilir.

Yapılan araştırmalar önümüzdeki yıllarda trafik kazalarının ölüm sebebi oranlarının çok daha fazla yükseleceğini ön görüyor. Bu sebeple yayalara, sürücülere ve kurumlara oldukça iş düşüyor. Bazen ne kadar kural konulursa konsun, insanlar ona uymadıkça ve cezalardan kaçmanın yolunu buldukça kurallar etkisini kaybediyor. Trafik kazalarının sebepleri bazen yol, hava gibi çevre faktörleri olurken bazen de tamamen insan hatasından kaynaklı oluyor. İnsan hatalarının başlıca sebepleri ise alkollü araç kullanmak, yorgunluk, uykusuzluk, hız ve öfke kontrolsüzlüğü, araç kontrolünü kaybetmek olabiliyor. Bu sebeplerin önüne geçebilmek için de daha fazla harekete geçmek ve önlem almak gerekiyor. Sürücüler hız sınırları, alkol kullanımı, çocuk koltuğunun önemi, araç kullanırken telefonla uğraşmanın riski hakkında daha fazla bilinçlendirilmeli ve yeni uygulamalar düzenlenmelidir. Çoğu sürücü trafik akışındaki kurallara hâkim olsa da araç içerisindeki emniyet kemeri gibi araç gereçlerin hayat kurtarmadaki önemimi bazen unutabiliyor. Kazaların önüne geçebilmek için ise öncelikle kazaların nedenlerini belirlemek ve sonrasında var olan bu sorunlara çözüm aramak gerekir. Bu çözümler de bazen var olan yasaları ve kuralları değiştirmekle bazen de yeni sistem ve kurallar getirilerek olur. Bu bağlamda yardımcı olacak karayolu güvenliği ve strateji planlamaları oldukça önemlidir (Karayolu Trafik Güvenliği Eylem Planı, 2021).

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde yaya, engelli, bisikletli gibi savunmasız yol kullanıcıları ölüm ve yaralanma riskleri başta olan gruptalar (WHO, 2014). Çünkü özellikle bu ülkelerde yollar trafik güvenliğini sağlayacak gelişmiş bir altyapıya sahip değil. Sürdürülebilirlik trafik güvenliği, çevre koşullarında da düzenleme yaparak kaza ihtimalini sınırlandıran bir trafik sistemi oluşturmaktır. Tabi ki bu bağlamda gerçekten başarılı ülkeler de var. Örneğin Hollanda bu konuyu artık yaşam felsefesi haline getirmiş durumda. Karayolu düzenlemelerini yapmak, tasarım ve teknolojiler ile araçlarda insanların kaza yapabilme oranlarını düşürmek gibi misyonlar ediniyor. Hali hazırdaki trafik güvenliği sistemleri prensipler üzerine kurulu. Hollanda’nın yanı sıra İsveç, Fransa, Viyana ve İngiltere de trafik güvenliği konusunda çeşitli stratejiler ile önemli yollar kat etmişlerdir. Bence en güzel uygulama örneklerinden bazıları da Viyana’dan. Örneğin, uyarı işaretlerini ve levhaları tahmin edilebilir, birbiriyle uyumlu ve dikkat çekecek şekilde hazırlamak ve yerleştirmek; yaya, engelli ve yaşlıların yol kenarı ve kaldırımlarda geçişlerini engelleyecek durumları yasaklamak uygulamalarından bazıları.

Trafik güvenliği dendiğinde çoğunlukla arabalar ve araba sürücüleri gelir ancak trafik aynı zamanda yayalara, motosikletlilere, bisikletlilere de aittir. Bu gruplar trafik akışında arabalara göre daha savunmasız olduklarından tehlikedeler. Özellikle bu kesimler için ayrı ayrı da yol güvenliği ve çevre düzenlemeleri de sağlanmalıdır. Yayalar trafik güvenliği, levhalar ve yol kullanımı hakkında eğitimler ve yayınlar yapılarak bilinçlendirilmelidir. Diğer yandan motosiklet ve bisiklet kullanıcıları da hız kontrolleri, kask kullanımları hakkında bilinçlendirilmeliler. Bir diğer konu da bisiklet, motosiklet ve akülü araç kullanıcıların en büyük problemleri haline gelmiş trafikte fark edilmeme durumudur. Diğer sürücüler bu grupları seyir halinde fark etmiyor ve diğer araçların arasında sıkıştırabiliyorlar. Bu sebeple ehliyet alacak olan sürücü adaylarına bu konu üzerinde daha fazla eğitim vermek kazaları önleyici olabilir.

Elbette bu kadar önemli bir konuda ülkemizde yapılan çalışmalar ve yürütülen projeler var. Ancak maalesef biz bazılarından hiç haberdar bile değiliz. Örneğin ülkemizde her yıl 1-7 Mayıs günleri arası Karayolu Güvenliği ve Trafik Haftası olarak kutlanıyor fakat bir çoğumuz bilmiyoruz bile. Özellikle bu haftalarda farkındalık arttırmak adına çeşitli bilgilendirici programlar veya yayınlar izleyicilere sunulabilir. Örneğin Fundacion MAPFRE tarafından yürütülen Şehrin Akıllı Çocukları projesi oldukça etkileyici bir proje. Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma Altyapı Bakanlığı destekli projede 1000’den fazla öğretmen 10 farklı şehirde öğrencilere trafik işaretlerini anlama ve emniyet kemeri kullanımı gibi konularda çeşitli eğitimler veriyor. Proje kapsamında trafik alanında daha bilinçli bir nesil yetiştirmek hedefleniyor.

Peki bir insan olarak neler yapabiliriz? Özellikle insan diyorum çünkü bahsettiğimiz tüm gruplarda temel grup aslında insan. Arabayı, bisikleti, motosikleti veya akülü aracı bir insan kullanıyor, yaya dediğimiz şey zaten bir insan. Dolayısıyla bir insan yeri geliyor yaya ve sürücü oluyor, yeri geliyor bisiklet kullanıcısı. Ayrıca günün birinde bir engelli bir birey olmayacağımızın da hiçbir garantisi yok. Bu yüzden öncelikle bir insan olarak her koşulda kuralların ve diğer grupların önemini bilmeliyiz. Trafikteki herhangi bir araç, kişi, yaya karşısındakinin güvenliğini düşünmedikçe, birey olarak bizim de güvende olma garantimiz yok. Mesela her ne kadar teoride yayalar öncelikli olsalar bile buna özen göstermeyen sürücüler de mutlaka olacaktır. Bu yüzden bir yaya olarak daima dikkatli geçişlerde bulunmalıyız, uyarı ve bilgilendirmelere dikkat etmeliyiz. Sürücülerin her zaman bizi göremeyebileceğini bilmeli ve kendimizi güvende hissettiğimizde gereken adımı atmalıyız. Alt ve üst geçitlerin kullanımını artık hayatımızda bir zorunluluk haline getirmeliyiz. Özellikle görüş mesafesinin sıkıntılı olduğu durumlarda daha dikkat çekici renkler giymeliyiz.

Trafik aslında birbirinden farklı binlerce insanın uyum içinde hareket etmeye çalıştığı bir ortam. Özellikle kişilik yapılarının veya kişilik bozukluklarının trafik akışında etkisini her yerde görebiliyoruz. Örneğin yolda seyir halindeyken önünüzde bir araç aniden durdu ve siz de çarpmamak için durmak zorunda kaldınız. Sonra arkanızdaki araç da ani bir fren yaparak durdu ama önünüzdeki aracı fark etmediğinden size küfürler etmeye başladı. Sizin sakin bir kişilik yapısında olduğunuzu varsayalım, durumu açıklayıp yolunuza devam edebilirsiniz. Ama sizin da aynı öfkeyle cevap vermeniz durumunda durum hiç de iyiye gitmeyebilir, bir kaos ortamı oluşabilir. Dolayısıyla kişiliğimiz aracı kullanış şeklimizi ve trafiğe uyum sağlayışımızı bile oldukça etkiliyor. Sabırlı olmak, durumu kabullenmek ve hoşgörü ile karşılık vermek buradaki en kritik nokta çünkü kişinin hem sürücülük performansını hem de sürücülük tarzını etkiliyor.

Toparlamak gerekirse, trafik hayatımızın bir parçası ve bu parça yaşamak veya ölüme sürükleyebilecek kadar kritik bir noktada. Bu yüzden bilinçli olmak, riskin farkına varmak ve önlem olmak oldukça önemli. Bizler birey olarak üzerimize düşeni yapmadığımız müddetçe, yalnızca trafikte değil hayatın hiçbir alanında ilerleme kat edemeyiz. Bu yüzden insan olarak öğrenmek ve uygulayabilmek elimizdeki en büyük şans. Öğrenelim, kurallara uyalım ve uymayanları uyaralım, başkalarının hayatı elimizde kaybolmasın…

Ece SIR  – 21. yüzyıl mağarası

Artık hayatta kalmak ve yaşamak için çok da çaba sarf etmediğimizi fark ettiniz mi? 21. Yüzyılın bütün teknolojileri bizi ekstra çaba sarf etmeden hayatta tutmak üzerine kurulu. İnsanlığın ilk zamanlarında, mağaradan çıkıp aslanlara yem olmamak ve besin elde etmek yaptığımız tek şey iken şu an bunlara benzer işler bile yapmıyoruz. Peki bu bize hayatta kalmak dışında ne getirdi? Bu yeni düzenin en büyük getirisi monotonluk oldu. Artık yattığımız yerden günümüzü geçirme ve istediğimiz kadar kilo alma lüksümüz (!) var mesela. Her gün aynı yataktan kalkıp, aynı adımlarla aynı evden çıkıyoruz. Aynı arabamızla aynı yollardan aynı işe gidiyoruz. SÜPER! Ekstra enerji sarf etmeden yapmamız gerekenleri ne güzel de yapıyoruz, değil mi? Aynı örneği mağara hayatına uyarlayıp şöyle desem daha çarpıcı olacak sanırım: mağaramızdan çıkıyoruz yanımızdan bir kaplan sürüsü geçiyor, tepkisiziz… Biraz ilerliyoruz o sürüden bir kaplanın bizim grubumuzdan birini yediğini görüyoruz, tepkisiziz… Biraz sonra da leşçi kuşlar gelip arkadaşımızdan kalanı götürüyor, tepkisiziz… Biz bu tepkisizlik içindeyken aynı sürü mağaramıza doğru ilerliyor ve yine, tepkisiziz… Ne kadar trajik olurdu. Günümüz hayatının bundan daha az trajik olduğunu kim söyledi? Şimdi çıkıp da “bu kadar da tepkisiz değiliz yahu!” diyecek birileri olacaktır. Peki size şunu söylesem: her gün içine girdiğiniz, kendi içinde farklı farklı boyutları olan ve toplumdaki herkesin de her gün bir parçası olduğu çok büyük bir sistemi hiçbir zaman fark etmediniz. Bahsi geçen bu büyük sistem trafik. Trafik dediğimizde bile aklımıza ilk gelen şey yoğun trafik. Bu kelimeyi sürekli “bugün trafiğe kaldım”, “trafik olmadan eve gitsek iyi” şeklinde kullandığımız için bunun aslında çok büyük bir sistemi temsil edebileceğini düşünmüyoruz. Trafik kötü ya da sadece sizi eve gitmekten alı koyan bir şey değil, aksine kendi içinde düzeni olan, karmaşık ve bir o kadar da büyüleyici bir sistemdir. Ancak çağımızın kaplan sürüsü olarak adlandırabileceğimiz monotonluktan doğan tepkisizlik sizi bunları fark etmekten bugüne dek alıkoydu. Bugün, bu yazıya denk gelmenizle birlikte artık onu eskisi gibi göremeyecek ve her gün bir parçası olduğunuz bu sisteme farklı bir gözle bakmaya başlayacaksınız.

Trafik sistemi genel bir görüşle kelebek etkisinin çok net görüldüğü yerlerden biridir. Mesela şöyle bir örnek vereyim. Siz o gün işte kötü bir gün geçirdiniz ve gergin bir şekilde evinize dönmek için trafiğe çıktınız. Işıktan kalkarken de önünüzdeki araç çok yavaş kalktı ve siz de kornaya basıp o sürücüye bağırarak içinizdeki öfkeyi ona yönlendirdiniz. Ama hiç bilmediğiniz bir şey vardı. Öndeki aracın sürücüsü yakın bir zamanda kaza geçirmiş ve trafiğe küsmemek için o gün ilk kez korkarak da olsa trafiğe çıkmıştı. Sizin yaptığınız davranış sadece onun korkusunu ve endişesini tetiklemiş, bunun dışında ne size ne de trafiğe bir şey katmıştı. Siz kornayla onu korkuttuktan sonra geri kalan sürüşü boyunca çok tedirgin ve gergin bir şekilde yoluna devam etmiş ve bu sebepten dolayı kavşağı dönerken yola aniden çıkan yayayı fark edemeyerek ona çarpmıştı. Devamında olabilecek senaryoları da siz okuyucuların hayal gücüne bırakıyorum. Siz sadece küçük bir tepki verdiğinizi zannederken aslında tüm sistemi bu şekilde etkiliyorsunuz. Trafikteki her bir yol kullanıcısı da her gün her saniye sistemi bu şekilde etkilemeye devam ediyor. Her gün bu sistemin bir parçası olan siz, trafikte yaşanan her türlü olayın da bir şekilde sorumlusu oluyorsunuz. Artık bu mega sistemin aktif bir katkı sağlayıcısı olduğunuzu da öğrendiğinize göre biraz da bu bilgiyle ne yapabileceğimize bakalım. Bu sistemin varlığı hepimiz için hayati önem taşıyor. Her şeyden önce trafik sisteminin bugün olduğu gibi yarın da hayatlarımızda olmasını sağlamalıyız. Bunun için üzerine düşünmemiz gereken iki ana unsur var: güvenlik ve sürdürülebilirlik. Tam şu anda dışarıda bir savaş durumu olsa kendi güvenliğiniz için evinizden çıkmaz ve kendinizi güvende tutmaya çalışırsınız. Trafik ortamı için de bu geçerlidir ancak onun fark edilmesi zor doğasından dolayı çoğu zaman bunu atlıyoruz. Trafik sistemi, içinde nasıl davrandığınıza bağlı olarak siz ve çevrenizdekiler için adeta bir savaş alanı kadar tehlikeli olabilir. Tek bir farkla. Bu savaşı bitirmek sizin elinizde. Biraz önce de bahsettiğimiz gibi yapacağınız en ufak hareket büyüyerek bu sistemi etkileyecek. Bunun nasıl bir etki olacağına da siz karar vereceksiniz. Trafik sistemini herkes için çok daha güvenli hale getirmek için yapacağınız şey çok basit: sistemde ne görmek istiyorsanız kendiniz onu yapacaksınız. Her gün herkesin size bağırıp çağırmasını istiyorsanız sisteme bağırmaya devam edin, yok eğer herkesin size saygı göstererek sizi el üstünde tutmasını istiyorsanız siz de saygı duyun. Güvenlik davranışları için de aynı şekilde hareket edin. Kendinizin tüm güvenlik önlemlerini aldığından ve güvenli sürüşe uyduğundan emin olun. Siz böyle davrandıkça etrafınızın da değiştiğini göreceksiniz. Gelelim sürdürülebilirliğe. Bunu sağlamak için bireyler ve daha büyük yapılar birlikte çalışmalı. Sürdürülebilirliği ana amaç edinerek yeni sistemler geliştirilmeli ve bireyler de buna uymalı. Ülkemizde bazı belediyelerin toplu taşıma araçlarında elektrikli alternatiflere yönelmesi bunun güzel örneklerinden biri olabilir. Güvenlik ve sürdürülebilirliği aynı anda kapsayan diğer bir unsur ise trafik kurallarıdır. Trafik kurallarını kısıtlayıcı bi faktör olarak algılamak ve bunlara uymamanın size bir özgürlük verdiğini düşünmek başlı başına aldatıcı bir düşüncedir. Bu kurallar her şeyden önce sizi hayatta tutarak size yaşama özgürlüğü verir. Bu kadar karmaşık bir sistemin içinde küçük bir birim olarak, kurallara karşı gelmek bir başka deyişe kendinizi tüm sistemin üstünde görmek, başta kendiniz olmak üzere herkesin canını tehlikeye atmaktır. Birey tek başına bu sorumluluğu alabilecek bir yapı değildir. Özetle, birilerinin ölümüne sebep olmak ve yaşama özgürlüğünüzü hiçe saymak istiyorsanız kurallara uymama özgürlüğünü (!) seçebilirsiniz.

Biraz önce trafiğin tehlikeli bir sistem olabileceğinden bahsettik. Peki kimler için? Aslında hepimiz için. 100 üzerinden değerlendirecek olursak, bazı grup yol kullanıcıları için 90 tehlikeliyken, diğerleri için 5 tehlikeli olabilir. Trafik sistemi basit bir denklem olmadığından dolayı kimin ne zaman nasıl bir tehlike altında kalabileceğini saptamak neredeyse imkansızdır. Ancak bu tehlikeyi tanımak ve önlemek için elimizden gelen en iyi şekilde davranmak yapılabilecek en mantıklı şeydir. Aslında düzenli bir yol kullanıcısı iseniz, kimlerin hangi durumlarda daha çok tehlike altında olduğunu sezebilirsiniz. Örneğin, yanında yol olan parkta bisiklete binen 8 yaşında bir çocuğu, yağmurlu havada sipariş yetiştirmeye çalışan motosikletli kuryeyi ve boş yolda evinden işine özel aracıyla seyahat eden birini düşünün. Bu insanların tehlike durumlarını ayırt etmek sizin için zor olmamalı. Her hareket önce farkında olarak başlar. Bugünden sonra dışarı çıktığınızda etrafınıza daha dikkatli bakın. Eğer özel aracınızla seyahat ediyorsanız, size kıyasla o sistemde çok daha riskli gruplar olduğunu göreceksiniz. Onların içinde olduğu durumu göz önüne alarak, daha yüksek bir bilinçle yollara çıkmak onlar için yapabileceğiniz belki de en yararlı şey olacaktır. Unutmuyoruz ki her değişim bizimle başlıyor.

Peki bugün birkaç dakikamızı ayırarak okuduğumuz bu satırlar özetle ne dedi: Trafik yaşayan ve her gün bizi içine alıp bizi etkileyen bir sistemmiş. Yaptığımız her ufak davranışın bir yerlerde çok daha büyük sonuçları varmış. Her gün arabamıza atlayıp çıktığımız yol sadece bizi bir yerden bir yere götüren bir zemin değil, duygularımızı davranışımızı hatta yaşama hakkımızı etkileyen çok boyutlu bir yapıymış. Peki bundan sonra ne yapacağız? Tam şu anda bir şeyler yapmaya başlayabiliriz. Ne mi? Farkındalık. Evet, önce fark edeceğiz, sonra deneyeceğiz, olana kadar deneyeceğiz ve kendimizi değiştirerek sistemi dönüştüreceğiz. Hep birlikte bunu amaçlamalıyız. 21. yüzyıl mağaramızdan kafamızı çıkarıp, her gün maruz kaldığımız ve bizi hiç belli etmeden de olsa derinden etkileyen bir unsuru, önce kendimiz sonra da hepimiz için daha iyiye dönüştürmek hepimizin bilincinde olması gereken bir sorumluluktur. Hepinize güvenli, sağlıklı ve bol farkındalıklı günler diliyorum.

Eda Selin ŞENGÜN – Trafik Güvenliği ŞART!

Değerli okurlarım, hepinizin bildiği üzere bayramı doya doya yaşamak istediğimiz
günlerde ülkemizin gündeminde maalesef her sene tatile ya da memleketine gitmek isteyen
insanların geçirdiği kazalar yer buluyor. Bu sebeple Kurban Bayramına bir hafta kala
yazımda trafik güvenliği kavramından bahsetmek istiyorum sizlere.
Günlük hayatta işe, okula, eve giderken böyle özel günlerde ise akraba ziyaretleri
gerçekleştirirken ya da sıcak yaz günlerinde tatile giderken ister kısa ister uzun soluklu
şekilde yollardayız hepimiz. Bu yolculuk bazen toplu taşımalarda bazen özel araçlarda şehir
içi ya da şehirlerarası olarak gerçekleşiyor. Yol kullanıcıları olarak hepimizin ortak isteği ise
güvenli bir şekilde gideceğimiz yere varmak.
Bu noktada trafikte ölüm ya da ciddi biçimde yaralanmaları önlemek için kullanılan
yöntem ve önlemler trafik güvenliği kavramını karşılıyor. Trafik yapısının anlaşılması,
eksiklerinin görülmesi ve buna göre planlama yapılması önemli. Örneğin ülkemizin Karayolu
Trafik Güvenliği Eylem Planı’nı incelediğimizde yol ve araç yapısına uygun olmayan hızla
mücadele, incinebilir yol kullanıcılarının korunması, kaza noktalarının iyileştirilmesi ve etkin
denetimler ile can kayıplarının önlenmesinin bu uğurda öncelikli alanlar olduğunu görüyoruz.
Trafik güvenliğinin yönetimi ise bu kavramın çok paydaşlı bir yapıya sahip
olmasından kaynaklı kritik. Hem güçlü bir idare temelinin geliştirilmesi, hem kaynakların
tahsisi hem de yol güvenliği stratejilerinin etkili koordinasyonu için barındırdığı paydaşların
seferber olmasını sağlamak gerekiyor. Güvenlik için yol çok önemlidir, eğer altyapı efektif
olursa yaralanmalar ve ölümler azalır, emisyonlar düşer, hız yönetimi stratejisi ile entegre
edildiğinde ise yürüyüşü, bisiklet kullanmayı ve şahsi araç kullanımından toplu taşımaya
geçişi yaygınlaştırır. Güvenli araçlar ise kaza riskini azaltmanın yanı sıra kaza anında hem
araç içindeki hem de diğer taraftaki insanları daha iyi korur. Gelişen teknoloji sayesinde
otomatik frenleme, sürücü dalgınlık ve dikkat uyarı gibi sistemler ile taşıt güvenliğine
odaklanılabilir. Yol kullanıcılarına yönelik eğitimler, bilgilendirme çalışmaları ve
kampanyalar ise hem örgün ve yaygın eğitim kurumlarında hem de motorlu taşıt sürücü
kurslarında hayat buluyor. Bütün yol kullanıcı türlerini kapsayacak şekilde gerçekleşecek
hem trafikte bilinç ve sorumluluğu hem de yol güvenliğini içeren çalışmalar kaza oranının
azalmasında büyük önem taşıyabilir. Son olarak trafik denetimleri, kurallara uyulmasının
kontrol mekanizmasıdır. Yol kullanıcısı kural ihlali yaptığında yakalanacağını düşünmeli ve
bir yaptırım ile karşılaşacağını bilmelidir. Emniyet Genel Müdürlüğü verileri incelendiğinde
ölüm ve kaza oranının denetleme ve ceza oranı ile ters orantılı olduğu görülecektir.
Örneğin kural ihlaline odaklanıldığında hız, alkol, uyuşturucu ve uyarıcı madde,
emniyet kemeri, koruyucu başlık, kırmızı ışık, çocuk koruma tertibatı, ve cep telefonu gibi
sürücünün dikkati dağıtan unsurların denetimi sağlanmalıdır. Araca odaklanıldığında yük ve
yolcu taşıyanlar, motosikletler ya da traktörlerin denetimi devreye girer. Yola
odaklanıldığında ise otoyol, devlet karayolu, il yolu, köy yolu ve tabii ki şehir içindeki cadde
ve sokaklar denetlenir. Ayrıca trafik güvenliği için kritik olan KGYS gibi elektronik
sistemler, hava araçları, ve takograf, kamera, alkol kilitleri ve olay veri kaydedicileri gibi araç
içi sistemler ne kadar gelişir ve kullanılırsa bu üzücü olaylar ülke gündeminde o kadar az yer
bulacaktır.
Günümüz için konuşmak gerekirse sürdürülebilir, güvenli ve mobil trafik konusunda
elimizde olanlar bunlar. Daha iyi bir gelecek için bu hedefleri gerçekleştirmeye çalışmalı,
gerçekleştirdikçe de yerine yenilerini koymalıyız. Aksi takdirde hepimiz tehlikedeyiz
demektir çünkü insan vücudu kırılgandır. Zaten bu yüzden daha hassas ve korunmasız olan
incinebilir yol kullanıcılarının (yayalar, bisikletliler, motorlu iki tekerlekli araç kullanıcıları,
çocuklar, gençler ve yolcular) korunması öncelikli bir alandır. Bu konuda da yaya geçidi
erişimi, koruyucu ekipmanların kullanımının mevzuata eklenmesi, yol güzergahlarının
ayrılması ve düzenlenmesi gibi adımlar atılması gereklidir.
Dünyada durumun nasıl olduğuna gelecek olursak da, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre
karayollarında meydana gelen trafik kazalarında her yıl yaklaşık 1,3 milyon kişi ölmekte, 50
milyon kişi de yaralanmaktadır. Bu oran düşük ve orta gelirli ülkelerde fazlalık
göstermektedir. Örneğin ülkemizde bir yılda meydana gelen 1.182.491 kaza sonucunda 7.300
kişi hayatını kaybetmekte, 303.812 kişi ise yaralanmaktadır. Birleşmiş Milletler’in yol
güvenliği için on yıllık eylem planı, Avrupa Komisyonu gibi oluşumlarla bu oran azaltılmaya
çalışılmıtır. Ülkemizdeki durum ise pek iç açıcı değil; OECD’nin 53 ülkeye ait verilerine
bakıldığında 2007- 2016 yılları arasında yüz bin kişiye düşen trafik kaza sayısında %22’lik
bir düşüş varken, Türkiye’de %52’lik bir artış meydana gelmiştir. Aynı şekilde yüz bin kişiye
düşen trafik kazalarındaki ölüm sayısında ise %16’lık bir düşüş gerçekleşirken, Türkiye’de
%29’luk bir artış meydana gelmiştir.
İnsan odaklı karayolu trafik güvenliği yaklaşımı eksikliği, çalışmaları yürüten birimler
arası koordinasyon yetersizliği, belediyelerinin kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi,
akıllı denetim sistemlerinin yaygınlaştırılmaması, sürdürülebilir yaya, sürücü ve ilk yardım
eğitimlerindeki eksikler zayıf yönlerimizden sadece birkaçı aslında. Bu durumun üstesinden
gelmek için hedeflerimizi yerine getirmek zorundayız. Yapılan incelemeler eksik ve hataları
görmede çok değerli olsa da kağıt üzerinde kaldığında bir anlam ifade etmez. Hem devlet
hem de toplum üzerine düşen görevleri yerine getirmelidir. Bireysel olarak hem kendimizi ve
sevdiklerimizi korumak hem de başkalarına zarar vermemek adına kurallara uymalı ve
trafikte doğru davranışlar sergilemeli, bu konuda okumalı, araştırmalı ve hedeflerin pratikte
karşılığını bulması için biz de çabalamalıyız.
Herkese iyi bayramlar!

Eda TUTUŞ – EHEMMİYETLİ SÜRÜŞLER

Körpe bir psikoloji öğrencisi olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesinde okumaya başladığımda akademik müfredattaki dersleri görmüş ve “Trafiğin psikolojisi mi olurmuş?” diye düşünmüştüm. Bana göre psikolojiyi konuşmak için en son yer, her gün gözümün önünde olan, uğruna bolca zaman tükettiğim karayolları olsa gerek.

Aslında, neden olmasın? İçeriğinde insan olan her sistemde psikolojiden de bahsetmek elbet mümkün. Hele insanın en çok yer kapladığı böylesine bir sistemde…

Neden trafik psikolojisi?

Güvenlik. İster psikolog, ister mühendis, ister sağlık görevlisi olun; trafiği ilgilendiren her konuda herkesin önceliği güvenlik olmalı. Trafikte yapılan düzenlemeler, güvenliği sağlamak ilkesiyle başlar, yine güvenlik amacına odaklanarak ilerler. Bu gaye doğrultusunda trafiğin psikoloji alanında da ele alınması oldukça mühim oluyor. Çünkü trafiği oluşturan şey yalnız arabalar, binek hayvanları ya da yolun kendisi değil; o yollarda bahsi geçen araçları kullanan bizler, yani insanlarız. Sadece araba kullanırken değil, daha en başında o aracın çıkacağı yolu tasarlayan da insanlar. Hâl böyle olunca trafikte psikolojiyi değerlendirmemek olmaz.

Trafik dediğimiz zaman üç faktör öne çıkıyor: insan (yaya, sürücü, vb.), araç/ekipman (araba ve araç içi sistemler buna örnek), yol/çevre (yol, levhalar ve hava durumu bu grupta). Bunların arasında trafik kazalarına en çok sebebiyet veren insan faktörü. Trafik kazalarını bir hiyerarşi olarak düşünürsek, en üst basamak olan “ölümlü kazalar”ın gerçekleşmesine insanın kişiliğinden, dikkat seviyesinden ve algı-motor becerilerinden başlayan bir olumsuzluklar zinciri sebep oluyor. Doğal olarak, bahsettiğim üç faktör de birbiriyle sürekli etkileşim halinde. Mesela, yağmurlu bir havada yol ıslanınca (yol/çevre) takip mesafesini doğru ayarlamak gerek (insan), zira frenler (araç/ekipman) iyi tutmayabilir ve bu durum trafikte tehlikelere yol açabilir.

Kimler tehlikede?

Eskiden yol kullanıcısı yerine “yol iştirakçisi” denirmiş, sayın Türker Özkan hocamız bahsetmişti. Türk Dil Kurumuna göre iştirakçinin anlamı “ortaklık eden, ortak olan” demek. Ne kadar da doğru. Trafiğin bir parçası olmak için herhangi bir şey kullanıyor olmamıza lüzum yok, yaya olarak da o sistemin bir ortağıyız aslında. Hatta yaya olarak bu sistemin en hassas ortağıyız.

Araçlarda içerisindeki sürücü ve yolcuları koruyacak hava yastığı gibi bazı sistemler bulunmasına karşın yaya olarak trafiğe ortak olduğumuzda savunmasız ve tehlikeye açık oluyoruz. Her ne kadar yayaların dikkati çok önem arz etse de, elinde tonlarca kiloluk metal yığını bulunduran sürücüler adeta silahlanmış sayılıyor. Bu ağır silahları kontrol edebilmek marifet, deneyim, dikkat, doğru ortam ve koşulları gerektiriyor. Tüm şartlar sağlansa bile istemeden yapılan küçük bir yanlış, kazaya davetiye çıkarabilir. Elbette, istemsiz hataya gelene kadar istemli yapılan hareketleri konuşmak gerek…

Siz de fark ettiniz mi bilemiyorum, ben trafik psikolojisi dersi almaya başladıktan sonra daha bir dikkat eder olmuştum, bizim ülkemizde trafik daha interaktif, daha hızlı ve daha tehlikeli. Sen kaç ülke gördün ki derseniz haklısınız gerçi, küçükken Türkiye dışında yalnız Makedonya trafiği görmüştüm hepsi bu. Fakat hakikaten şu geyiğe katılıyorum: “Avrupa’da yola adım atınca tüm arabalar duruyor!”. Ben de deneyimledim, başka ülkelere gidenlerden de hep aynı hikayeyi dinledim; burada yarım saat yaya geçidinde bekleseniz durmayan arabalar, orada yola doğru yöneldiğinizde duruveriyor.

Yalnız yayaya yol verme mi? Akşam haberlerinde her gün birbiri ardına yayımlanan geçiş üstünlüğü kaynaklı kaza görüntüleri, sonu gelmez “kazaya ramak kala” anları, emniyet şeridini işgal edenler, takımların şampiyonluk kutlamaları, asker uğurlama ya da düğün konvoyu sırasında trafikte yapılan tehlikeli hareketler… Tüm bunların önüne geçmek için ne yapılabilir ki?

Ne yapacağız?

Kazaya karışma ihtimalimiz de trafiğe maruz kalmamız yükseldikçe artıyor. Ancak kazaya karışmamak için trafiğe karışmadan yaşamaya çalışmak da pek mümkün görünmüyor. Bu durumda nihai hedef olan güvenliği sağlamak için önlem almamız gerekir.

Bu fazlasıyla dinamik sistemde güvenlik unsurunu sağlamak oldukça zor olsa da yapılabilecek çok şey var aslında, bunların başında da kişinin kendisinden başlaması geliyor. Çünkü bireysel farklılıklarımız, örneğin kişilik özelliklerimiz, trafikteki tutumlarımızı etkiliyor; sonrasında da trafikte tehlikeli davranışlar ortaya çıkıyor. Bireysel seviyede güvenli hareket etmek için yapabileceklerimizden yalnızca birkaçını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Yorgun veya uykusuzken yola çıkmamak.
  • Trafikte daha anlayışlı, hoşgörülü davranmak.
  • Trafikte dürtüsel kararlar vermekten kaçınmak.
  • Yaya olarak hareket ettiğimizde çevremizdeki uyaranlara karşı çok daha dikkatli olmak.

Bireysel seviyesinin üzerinde, organizasyonel olarak da güvenli önlemler alınabilir. Örneğin şiddetli yağış gibi olumsuz hava koşulları olduğunda kuryeleri tehlikeli sürüş koşullarında teslimata çıkarmamak oldukça doğru bir örnek.

Ancak bunların da üzerinde; toplumsal, sosyal ve kültürel düzeylerde güvenlik odaklı olmamız da önemli. Bir toplumun kültürü, içerisindeki her sistemde doğrudan ve dolaylı olarak birçok etkiye neden olur. Dolayısıyla da kültürümüzün içine trafikte güvenliği doğru şekilde ve kalıcı olarak entegre etmeliyiz.

Gelecekte bizi ne bekliyor?

Hızla gelişen teknolojiyi hesaba kattığımızda otonom araçların yükselişi gözler önüne seriliyor. Bu alandaki etik tartışmalar hararetle devam etse de ben, değişen dünyaya ayak uydurmak trafikte güvenli hareket etmemize yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

İnsan-çevre/yol-araç/ekipman etkileşimin içinde bir de birbiriyle iletişim kurabilen araçlar, ekipman ve buna uygun yol da eklendiğinde insan faktörünün mevcut yüklü etkisini azaltmak mümkün görünüyor. Ya da tam tersi, bu sistemler de insanlar tarafından tasarlandığı için onların sisteme etkisi dikkate alındığında, insan faktörü daha da mı suçlu olacak?

Sonuç…

Yani psikoloji de tüm bunların ışığında; ölçme ve değerlendirme, analiz, istatistik, eğitim ve daha birçok çeşitli alanda kendini göstererek trafikte güvenli hareket etmeye dikkate değer bir katkı sağlıyor. Konu hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz, ülkemiz trafikte güvenlik konusunda ne yapıyor dersiniz; benzeri başka ülkede bulunmayan, Emniyet Genel Müdürlüğü ve ODTÜ Psikoloji Bölümü Güvenlik Araştırma Birimi ortaklığında 2015 yılında raporlanan “Trafik Kurul Kararlarının Analizi” belgesini okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Anlayacağınız, trafiğin psikolojisi olurmuş sayın okurlar.

Yolunuz güvenli ve açık olsun.




One comment

  1. Engin says:

    We wait your posts

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *