Trafik Psikolojisi Öğrencileri Trafikte Yaşam ve Trafikte Yaşatmak için Bizlere Seslendi! – Part 4

July 16, 2022

Bu postta okuyacağınız köşe yazıları, 2021-2022 Bahar dönemi kapsamında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünce verilen PSY 354 Introduction to Traffic Psychology dersinin final ödevi olarak dersi alan öğrenciler tarafından yazılmıştır. Introduction to Traffic Psychology dersinin amacı, trafik psikolojisi alanındaki temel yaklaşımlar, metotlar ve uygulamalar hakkında öğrencilere bilgi sunmak ve onlara günlük hayatlarında önemli bir yer kaplayan trafik ve ulaşım kavramları hakkında farkındalık kazandırmaktır.

Introduction to Traffic Psychology dersi, Prof. Dr. Türker Özkan tarafından araştırma görevlileri Derya Azık, Gizem Fındık, Burcu Arslan, Şerife Yılmaz, Nesrin Budak, Uluğhan Ergin ve Gözde Atalan asistanlığıyla verilmektedir. Ekibimiz, 2005 yılında kurulan Safety Research Unit (SRU) – Güvenlik Araştırmaları Birimi (GAB) adı altında, genel güvenlik ve trafik güvenliği konularında uygulamalı araştırmalar yürütmektedir. Ekibimiz hakkında detaylı bilgi için:

Introduction to Traffic Psychology Dersinin Öğrencilerine Kulak Verelim: 

Sena YILDIRIM – Trafikle İlgili Güncel Kalması Gereken Bazı Konular Üzerine

Trafik tüm elementleriyle çok geniş bir ekosistemi ifade etmektedir. Hem sürücü hem de yaya olarak edindiğimiz tecrübeler hayatın birçok alanından etkilendiği gibi aynı zamanda eşsiz birer deneyim niteliği taşır. Trafik ortamının hayatın başka alanlarıyla kesişimi aslında trafik içerisinde ortak bir dil sağlar; bu dil kimi zaman sevinçli kimi zaman öfkeli kimi zaman ise hüzünlüdür.  İnsanla trafik ortamı arasına yansıtılan bir ayna olan “araç” ise aslında kullanım biçimleriyle kişiye ve çevreyle etkileşimine dair birçok bilgi verir.

Trafik içerisinde sürüş tarzımız ve davranış biçimimiz çoğu zaman anlık durumlarla belirleniyor gibi görünse de trafik davranışları yalnızca bundan ibaret değildir. Kişilik gibi görece daha stabil olan ve sürüş tarzı ile davranış biçimlerini etkileme potansiyeli olan çok önemli bir değişkeni göz ardı etmemek gerekmektedir. Kişilik ve sürüş davranışları literatürde geniş bir yer kapladığı gibi oldukça ilgi çekici bir alandır. Trafiği sadece deneyimlenen değil deneyim üzerine öğrenme olanağı sağlayan bir alan olarak gördüğümüzde trafik davranışlarımızı daha iyi anlayabilir ve alternatif yolları daha iyi tespit edebiliriz.  Bunların sonucunda daha sağlıklı davranmak konusunda eyleme geçmek adına da öncül adımları atmış oluruz.

Trafik güvenliği açısından kritik olan birçok davranış biçimi bulunmaktadır. Her ne kadar trafiğin olağan akışı içerisinde kimi zaman davranışlarımızı irdelemeyi ihmal etsek ya da bazı durumlarda benmerkezci düşünme handikabına düştüğümüz için öz eleştiri yapmaktan kaçınsak da aslında bireysel gelişime katkı sağlayacak ve trafikte dönüşüm yaratacak kilit noktalar bunlardır. Trafikteki insan etkileşimi sağlıklı olduğu müddetçe yaşam boyu öğrenim ve gelişim vazifesine yönelik en önemli sağlayıcı haline gelebilir. Bir başka sürücünün yapıcı eleştirisi veya bireylerin trafik ilişkileri içerisindeki uyarı mekanizmaları dikkate alındığında trafik ortamı olumlu yönde etkilenebilir.

Trafik içerisinde agresiflik, tez canlılık, kaygı ya da pervasızlık kazalara sebep olan en önemli faktörlerdendir. Hem kırsal yollarda hem otoyollarda hem de sokaklarda her yıl yaklaşık olarak 1,25 milyon kişi maalesef ki hayatını yitirmektedir. Trafikte yaşanan hiçbir kaza yolda kalmamakta, on binlerce aileyi hem psikolojik hem sosyal hem de ekonomik olarak etkilemektedir. Ülke genelindeki kaza haberleri en çok düştüğü yeri yaksa da tüm bu kaza haberlerine rağmen daha güvenli bir trafik ortamı için değişim yaratmak adına bireysel olarak çaba sarf etmeyen herkes bu yangınları daha da alevlendirmektedir. En nihayetinde bireysel bilinçlenme toplumsal değişimin ilk adımıdır.

Trafik güvenliğinin neden önemli ve gerekli olduğu konusu sadece günlük haberleri izleyerek bile anlaşılabilmektedir. Hem artan nüfus hem de ekonomik gelişmelere paralel olarak motorlu taşıtların sayıca artması ve buna bağlı artan ölüm ve ciddi yaralanmalar ortadadır. Yol tasarımlarının iyi şekilde yapılamaması, ulaşım seçeneklerinin sınırlı olması, uygun nitelik taşımayan hız sınırları ve yollardaki planlama eksiklikleri neticesinde gerçekleşen trafik kazaları 15-29 yaş arası gençlerin hayatlarını yitirmelerindeki en önemli sebep olmakla birlikte bu kazalar şayet gerekli ve yeterli önlemler alınmazsa 2030 yılı itibariyle dünya sıralaması genelinde 7.sıraya yerleşecektir (WHO, 2015).

Hepimiz trafikte genç, yaşlı ya da çocuk demeden hayatını kaybeden insanların haberlerine tanık olmakta, hatta bazen bu olayların yan rollerinde yer alabilmekteyiz. Sıklığından ötürü kimi zaman maalesef ki yabancılaştığımız bu haberlerin bizi daha derinine iten detayları ise genellikle alt metinleridir: Hayatını kaybeden kişinin “arkadaşıyla beraber kaldırımda habersizce yürüyor” olduğu, “sevdiklerini ziyaret etmek için yolculuk yapıyor” olduğu, “çiftin mutlu bir günden eve dönüyor” olduğu ve daha birçok haber başlığı bizi yiten canlarla ortak hayatlar yaşadığımız hissine daha da yakınlaştırır. Trafiğin günlük rutini içerisinde karşılaştığımız insanların kendi dünyalarına ilişkin düşünmediğimiz birçok detayı kaza haberleri sonrası düşünür hale geliriz. Bu hassasiyet bizde ortak bir trafik belleği oluşturur fakat beraberinde getirdiği farkındalık ancak trafik ortamına doğru bir şekilde kanalize edilebildiğinde güvenliğin artmasıyla sonuçlanabilir.

Trafikte özellikle belirli risk grupları diğerlerinden daha fazla ön plana çıkmaktadır. Bu gruplara geniş ölçekte baktığımızda ülkelerin sosyoekonomik düzeylerinden başlamak doğru olacaktır. Düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşen trafik kazaları sonucu yaşanan can kayıplarının yanında yaralanmaların da oldukça ciddi seviyelerde olması ve günden güne artış gösterdiği aşikardır. Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı 2010 ve 2013 verilerini içeren yol güvenliği çalışmalarını kapsayan iki adet Küresel Durum Raporu arasında geçen kısa periyotta meydana gelmiş olan trafik kazalarının 100.000 kişideki oranı tamı tamına %32’lik bir artışa işaret etmektedir (WHO 2013; WHO 2015).

Ülkemizde ve dünyada sürdürülebilir ve güvenli trafik ortamı için mevcut olan önemli yaklaşımlardan biri “Güvenli Sistem” yaklaşımıdır. Bu yaklaşım yol güvenliğini dinamik bir sistem olarak ele alarak farklı parçalar arasındaki etkileşime bakmasıyla ön plana çıkmaktadır. Yaklaşımın temel çıkış noktası insanları trafik ortamı içerisinde hayata düşebilir bireyler olarak görmesidir. Sadece trafik kazalarının azaltılması üzerine değil aynı zamanda trafikteki can kaybı ve yaralanmaların da azaltılması üzerine de bir politika izler. Güvenli Sistem yaklaşımıyla sağlanacak güvenlik aynı zamanda hem yayalar hem de sürücüler için erişilebilirliği artırmayı hedeflemektedir. İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik üzerinde durması bir diğer önemli özelliğidir. Yani iyi tasarlanmış bir Güvenli Sistem yaklaşımı sadece can kurtarmakla kalmayacak aynı zamanda birçok getirinin sahibi olacaktır.

Güvenli Sistem yaklaşımının getirilerine baktığımızda karbondioksit salınımının azaltılması ile hava kalitesinin artırılmasını görebiliyoruz fakat sistemin en ayırt edici yönü olan tüm bu faktörleri aynı zamanda trafik güvenliğiyle ele almasına da değinmeliyiz. Örneğin taşıt kullanımının ve taşıtların artışının en önemli etkilerinden biri karbon emisyonudur. Emisyonun düşürülmesi adına taşıt trafiğini azaltılmasının hem yayalar hem bisikletliler için daha güvenli ortam oluşturduğu ortaya konmuştur (Lefevre vd., 2016). Bir başka çalışmaya göre küresel iklim senaryosunda 4 derecelik artışın 2 derecelik bir artışa dönüştürülmesi için Uluslararası Enerji Örgütü’nün tavsiyesine uyularak seyahatlerin kilometre bazında düşürülmesi hedeflenirse yıl içerisinde gerçekleşebilecek yaklaşık 200.000 kişinin ölümüyle sonuçlanabilecek kazalar engellenebilir (Hidalgo ve Duduta, 2014). Bisiklet kullanımının yaygınlaşması ise daha güvenli yolculuk imkânı yaratmasıyla beraber düzenli hale getirildiğinde 2050 yılı itibariyle salınan karbondioksit oranını %10 oranında düşürebilir (Mason vd., 2015). Toplu taşımaların temiz enerji kullanımını merkeze koyması ve karayolu sisteminin motorsuz ulaşım alternatifleri baz alınarak yeniden geliştirilmesi ise 2050 yılı itibariyle toplu taşımanın yarattığı emisyonun %40 oranında azaltılmasını sağlayabilir (Replogle ve Fulton, 2014).

Bahsettiğimiz tüm hedeflerin yanında bahsi hiç kapanmaması gereken en önemli faktörlerden biri insan faktörüdür. Trafikte hata yapmak ne kadar insani ise bu hatalardan çıkarımlarda bulunmak ve hatta bu tecrübeleri aktarmak da o kadar elzemdir. Sorumluluk bilinciyle hareket etmek öncelikle sorumlulukları bilmeyi gerektirir. Trafikte yer almak sadece ehliyet sahibi olmak değildir ve trafik çevresinin devamlı bir öğrenim alanı olduğunu unutmamak gerekir. Amacımız yiten canların sadece birer nicelik olmaktan çıkarılıp nitelikleri göz önünde bulundurularak daha kalıcı önlemler alınmasına destek olmak olmalıdır. Bireysel olarak bu hedefe doğru adım atmanın en önemli yolu ise kurallara uymak ve gerekli noktalarda geri bildirimlerde bulunarak dönüşüm hareketine katkı sağlamaktır. Birbirimizin haklarına saygı duyarak hassasiyetlerimizi ortak paydada buluşturabildiğimiz güvenli sürüşler ve sağlıklı yarınlara…

Simay OLGAÇ 

Sokağa adımınızı her attığınızda ne kadar tehlikede olduğunuzu ya da ne kadar tehlikeli olabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Bir pazar sabahı hızlıca fırına gidip güzel bir kahvaltı yapmayı planlarken yoldaki tehlikelere ne kadar açık olduğumuzu ve kolayca yaralanabilir olduğumuzu düşünmek sizi memnun etmeyecektir ama gerçek şu ki yayalar, bisikletliler, motor sürücüleri, 7 yaş altındaki çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi toplumun hemen hemen her kesimini kapsayacak bir çoğunluk için trafik bir risk taşımakta. Her gün yola çıktığımızda kendimizi ölüm riskine attığımız düşünülürse trafik güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Arabanıza bindiğinizde kendinizi güvende hissediyorsanız da yanılıyorsunuz, şimdi de siz bir tehlike olabilirsiniz! Peki bir sürücü olarak sizin davranışlarınızı belirleyen faktörler neler? Eğer kendinizi çok başarılı bir sürücü olarak görüyorsanız da yanılıyor olabilirsiniz çünkü yaşam stiliniz, yaşınız, cinsiyetiniz, inançlarınız, deneyiminiz ve algı kapasiteniz gibi pek çok etken sizin nasıl bir sürücü olduğunuzu etkiliyor. Diyelim ki çok deneyimli bir sürücüsünüz ve yolda giderken birinin sizi hatalı sollamaya çalıştığını görüyorsunuz. Bu durumda ne yapmaya karar verirsiniz? Büyük ihtimalle deneyiminize güvenip bir risk alacaksınız ve ona engel olmaya karar vereceksiniz. Yani deneyimli bir sürücü olmanın avantajını bir dezavantaja çevirmiş olacaksınız… deneyimsiz sürücülerin deneyimli sürücülere kıyasla daha dikkatli olduğu biliniyor, o yüzden deneyiminize güvenmeyi bırakmalısınız. İnsan faktörü trafiğin seyrini bu kadar etkilerken trafiği daha güvenli hale getirmek için neler yapabileceğimizi herkes kendi payına düşen kadar değerlendirse bile büyük bir yol kat edebiliriz. Kendimizden yola çıksak da makro seviyede ne gibi sıkıntılarımızın olduğunu fark etmeliyiz. Ülke olarak trafikle ve sürücünün nasıl davranması gerektiğiyle ilgili kalıplaşmış ve değişmesi zor inançlarımız var. Örneğin hepimiz artık trafiğin taksi ve otobüs sürücüleri tarafından domine edildiğini kabullenmiş durumdayız. Önce ülkemizden başlayıp sonra tüm dünyaya yayılan bir trafik düzenlemesi hayal edelim birlikte. Sokağa adım attığımızda tehlikelerle karşılaşmadığımız, dünyayı kirletmediğimiz, daha sürdürülebilir ve güvenilir bir trafik. Aslında bunun için gösterilen pek çok çaba var ama biz yanından yürüyüp gitmeyi tercih ediyoruz. Trafik güvenliğiyle ilgili eğitimlerle ilgilenmiyoruz, kampanyalara katılmıyoruz ve kamu spotu gördüğümüzde kanalı değiştiriyoruz. Herkes emniyet kemerinin önemini gösteren bir afişin ne kadar sıradanlaştığını farkında ama hala emniyet kemeri takmamak konusundaki ısrarımız neden? Ülkemizdeki tek problem elbette kemer kullanımı değil; yollarımız yeterince güvenli değil, özel araç kullanımını azaltıp çevreyi korumak gibi bir derdimiz de yok. Bunların ne kadar önemli olduğunu fark etmeden ne kendimizi ne yakınlarımızı trafiğin tehlikelerinden koruyamayız gibi görünüyor. Trafik levhaları, trafik ışıkları, yolun durumu, kaza anında yardımın hızlıca gelmesi gibi çevresel şeyleri gelişen teknolojimizle birlikte düzenleyebiliriz ancak kendimizi öncelikle kendimizden korumalıyız. Siz hala alkol aldıktan sonra araba kullanıyor veya bir yere yetişmek için hız yapıyor musunuz? Eğer yapıyorsanız bilin ki suçun büyük bir kısmı size ait olsa da bir kısmı da cezaların yeterli bir şekilde uygulanmamasında. İnsan araç kullanmakta deneyim kazandıkça fark ediyor ki aslında trafik cezaları kolayca önlenebilir hatta bazen sadece trafik polisinin olduğu rotadan geçmemekten ibaret. İşte belki de tüm dünyada en çok dikkat edilmesi gereken ve geliştirme konusunda en çok şansımızın olduğu konu bu. Trafik kurallarının ihlali teknolojik çözümlerle kotarılabilecek bir konu ve trafik cezaları da doğru uygulandığı takdirde büyük bir caydırıcılığa sahip olabilir. Bana sorarsanız en temel çözüm ise ehliyetin daha az kişiye ve daha dikkatli ölçümlerle verilmesi. Bunun için çok farklı ölçme yöntemleri bulunmakta ancak kullanımı henüz pek de yaygın değil. Maalesef herkes sürücülük konusunda aynı beceriye sahip değil ve herkes kendini kapasitesi kadar geliştirebilir. Bunu söylediğim için biraz sivri bir yazar olarak görülebilirim ama evet bence ehliyet herkese verilmemeli! Kampanyalar, eğitimler, çevresel düzenlemeler gibi mühendislerimize düşen büyük bir pay ve sürücülere uygulanacak ölçme değerlendirmeler gibi genel düzenlemelerin dışında bir de kendi başımıza yapabileceğimiz bir şeyler olmalı. Eğer daha güvenli bir trafik hedefliyorsak en azından kendi gittiğimiz yolda etrafımızı tehlikeye atacak hareketler yapmamalıyız. Örneğin bugün arabanıza bindiğinizde etrafınıza dikkatlice bakın ve tehlike yaratabilecek her şeyi not alın. Telefonuna bakarak yürüyen bir yaya bile tehlike sayılabilir. Sonra bir sokak daha gidin ve oradakileri de not alın. Bu risk algınızı geliştirme yolunda büyük bir adım olabilir. Unutmayın değişim bireyden başlar!

Simge ÇETİN – Daha Güvenli Bir Trafik Çevresi Mümkün

Sürücülerin yetenekleri ve araba sürme stilleri bütün bir trafiğin güvenliğini oluşturur. Ancak trafik güvenliği sadece bu iki faktörden mi etkilenir? Tabii ki de hayır, çünkü trafik güvenliği hayatımızda düşündüğümüzden daha önemli bir rol oynuyor olabilir. Gerek kendi aracımızda sürücü olarak gerek başka araçlarda yolcu olarak gerek ise yaya olarak sürekli trafik akışının içindeyiz. İnsanoğlu olarak, bir günümüzün azımsanamayacak miktarını yolda geçirirken bu yolların güvenli olup olmadığına gereken önemi vermiyor gibiyiz. Oysaki, içinde olduğumuz trafik güvenli olmazsa kazalar kaçınılmaz olabilir, bu kazalar sonucunda ciddi yaralanmalar ve hatta ölümlerle karşılaşabiliriz. Yani, kısaca, trafik güvenliği insan hayatının devamı için kritik bir rol oynar. İçinde olduğumuz trafiğin güvenliği kadar yaşıyor sayılabiliriz. Ve trafik kullanıcıları olarak bizim hayatımızı sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmemiz için trafik çevresini maksimum düzeyde güvenli tutmalıyız. Bunun için de hali hazırda var olan trafik kurallarının yanına yenileri ekleniyor ya da olanlar daha da katılaştırılıyor ve cezalar arttırılıyor böylece trafik güvenliğini bozan davranışların caydırılması ve uzun vadede trafik çevresinin daha güvenli olması planlanıyor. Bunun yanında; trafik işaretlerinin geliştirilmesi/okunaklaştırılması, yollarda iyileştirme çalışmaları ve şerit güncellemeleri ile bu trafik güvenliğini arttırmak için fiziksel çevrenin de desteğine başvuruluyor. Cezalardan ve kurallardan bahsettik, peki bunlar gerçekten sürücüler tarafından iyi biliniyor mu? İşte tam bu noktada da ehliyet kurslarının son 10-15 sene içindeki eğitim sisteminin değişmesi devreye giriyor. Eğitim süreci boyunca trafik kurallarını ve işaretlerini öğretmenin yanında, eski sistemde üzerinde durulmayan ama trafikte hayat kurtarıcı birçok konu müfredata dahil edildi. İlk yardım manevraları ya da motor bilgisi bunlara örnek olabilir, çünkü trafik çevresi her türlü sürprize açıktır, bu nedenle güvenliği arttırabilmek için motorun sinyallerini iyi dinleyebilmek ya da engel olamadığımız durumlarda hayat kurtarabilmek çok kritik bir hal alır. Bütün bu gelişmeler, bu hızda ilerlemeye devam ettikçe gün be gün daha güvenli bir trafik çevresine sahip olabiliriz. Yine de trafik çevresi ne kadar güvenli olursa olsun her yol kullanıcı bir tehlike altındadır. Çünkü dediğimiz gibi trafik sürprizlerle doludur. Ancak bazı çevrelerde bazı kullanıcılar daha çok tehlikededir, buna da savunmasız yol kullanıcıları denir.

Ülkemizdeki duruma bakacak olursak bu savunmasız yol kullanıcılarına örnek olarak sırasıyla yayaları, bisikletlileri daha sonra da motosikletlileri gösterebiliriz. Yani yayalar en çok tehlike altında olan gruptur, ancak bu, yaya okurlarımızı korkutmasın. Çünkü trafiği iyileştirmek için yapılan düzenlemelerin çok yüksek miktarı yayalar lehinedir. Bu düzenlemelere en büyük örnek olarak, yaya geçitlerinde yaya üstünlüğünü korumak için yapılan denetlemeleri verebiliriz. Yine de sadece savunmasız yol kullanıcıları tehlike altında değildir, trafik akışı içinde bulunan her kişi tehlikede olabilir, sadece bazılarının riski daha yüksektir.

Hepimiz bu riskin farkında olup belli davranışlardan uzak durup belli davranışları yapmaya özen göstermeliyiz. Peki bu davranışlar neler diye düşünüyorsanız hemen cevaplayayım. Öncelikle trafikteyken bütün odağımızı yola vermeliyiz, kafamızın içindeki yol dışındaki şeyleri düşünmeyerek daha dikkatli ve güvenli bir sürüş sağlayabiliriz. Tabii bu dediğim yayalar için de geçerli, yola odaklanıp araçların farkında olmak lazım. Bunun yanında kazaların oluşmasının üç büyük nedeni vardır: İnsan faktörü, araç ekipmanları ve yol çevresi. Biraz önce bahsettiğimiz dikkat etmek, odaklanmak gibi faktörlerin insan faktörüyle alakalı olduğunu görüyoruz. Hem bu çıkarım hem de bilimsel araştırmalar sayesinde insan faktörünün önemi yadsınamaz. Bunu aynı zamanda Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ODTÜ Psikoloji bölümüyle yaptığı ortak bir araştırma raporunda da görebiliyoruz. Şöyle ki hem kazaya karışma riski olan kişi hem de karşı taraftaki kişiler o kazanın oluşmasında rol oynayan en büyük etmenlerdendir ve ülkemizde oluşan kazaların büyük bir oranı bu şekilde gerçekleşir. Peki kazaları azaltmak için ne mi yapmalıyız? Bireyler kendisinin de karşısındakinin de bir canı olduğunu unutmadan kimseyi riske atmamalı, riske atacak davranışlardan kaçınmalıdır, böylece daha güvenli bir sürüş/davranış gerçekleştirebilirler. Bunun yanında kazaları azaltıp içinde bulunduğumuz trafik çevresini daha güvenli hale getirmek için toplumsal ve bireysel bazı öneriler vermek istiyorum.

Toplum olarak toplumsal bilinci arttırıp bir yanlış gördüğümüzde, toplumca tepki vermeliyiz, eğitim düzeyi yetersiz olan kişileri toplumdan dışlamak yerine onları belirleyip gerekli eğitimi sağlamalıyız. Daha güvenli bir trafik çevresi oluşturabilmek için bildiklerimizi çevremizle de paylaşmalıyız. Kişisel olarak ise tehlike algılarımızı arttırmaya çalışmalı, etraftaki tehlikeli şeyleri algılayamayan kişilerle bunu paylaşmalı ve bu durumdan en güvenli kaçış yolunu bulup uygulamaya koymalıyız. Bunun yanında trafik kurallarına uymak, emniyet kemeri takmak, hız yapmamak gibi çok basit gözüken ama çoğumuzun gözden kaçırdığı noktalara belki de ekstra özen göstermek hayat kurtarıcı olabilir. Bunları birer alışkanlık haline getirirsek dünyanın neresinde olursak olalım daha güvenli bir trafik çevresi oluşturmak için bir etken olabiliriz. Ben değişirsem ne olacak, etraftaki trafik canavarlarının yanında benim ne gibi bir etkim olabilir demeyin, unutmayın ki değişim ve gelişim bireyle başlar ve topluma yayılır.

Peki gelecekte bizi neler bekliyor? İnsanlar gün geçtikçe bilinçleniyor ve buna bağlı olarak kazalara neden olacak davranışlar azalıyor ve de bu azalmaya devam edecek gibi gözüküyor. Ancak bunun yanında trafik çevresi de değişmeye devam ediyor. E-scooterları ve otonom arabaları trafikte daha yaygın görmeye başladık ve de biz insanlar olarak bunların neden olduğu kazalara karşı çoğu zaman çok savunmasız ve kafası karışmış bir durumda kalıyoruz. Bunu da otonom araçların yaptığı kazaların davalarında oluşan etik tartışmalardan anlayabiliyoruz. At arabalarından motorlu araçlara, buradan da otonom araçlara giden bu dünyada trafik çevresinin gelişmesini ve değişmesini engelleyemeyiz ama o değişiyor diye arkasından da izleyemeyiz. Bu değişen dünyaya ayak uydurmalıyız ve onu kontrolümüz altına almayı hedeflemeliyiz. Bu çevre kendi kendini değiştirirken onu insanlığa en az zararı dokunacak şekilde yontmalıyız, bunu yaparken de maksimum güvenli trafik çevresini yaratmak ana hedefimiz olmalı ve bu hedef uğruna hep çok çalışmalıyız. Buna da yukarıda saydığım bireysel değişimleri yaparak başlayabiliriz.

İSİMSİZ YAZAR 

Sigara sizi yavaş yavaş zehirler, diyabet zamanla iç organlarınızın iflas etmesine sebep olur, hareketsiz yaşam yaş aldıkça hareket kabiliyetinizin düşmesine sebep olur ve kalp damar rahatsızlıklarına yol açar.. Fakat bu saydıklarımızın hiçbiri sizi gerektiğinde önlem alıp gidişata dur demekten alıkoyamaz. Yıllar sonra dahi belki bir beslenme egzersiz programı, belki bir ilaç takviyesi veya bir yenilikçi tedavi vücudunuza verdiğiniz tahribatı gidermeye yardımcı olabilir, yani hiçbiri saniyelik bir hatanın sonucu olarak ölümünüze sebep olamaz. Peki ya alkollü bir mezuniyet yemeğinden çıkıp aracınızın anahtarını kontağa taktığınız o an? Veya fevri bir hareketle aydınlatması yetersiz bir yolda karşıdan karşıya geçtiğiniz gece? Ufak bir dikkatsizlik, uykusuzluk ve yorgunluk hali ya da bir “küçük” kural ihlali sağlıklı bir bedenin tüm yaşam fonksiyonlarını saniyeler içinde yitirmesi için yeter de artar. Tonlarca ağırlıkta heybetli araçlarımız içinde kendimizi yenilmez ve güçlü hissetme sanrısına kapılırız fakat ne yazık ki gerçekler çok daha farklıdır. Trafik gibi kompleks bir ekosistemin önde gelen unsuru olan insan kusurludur ve insan psikolojisi, bireylerin trafikteki etkileşimi maalesef dünya üzerinde meydana gelen ölümcül kazaların %95’inin bir numaralı sorumlusudur.

Trafik gibi böylesine tehlikeli, karmaşık bir sistemde elbette sürdürülebilir, güvenli trafik çözümlerine ihtiyaç duyuyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan istatistiğe göre

“kara yolu ağında 2021 yılında gerçekleşen trafik kazalarında ölen kişilerin yüzde 47,6’sı sürücü, yüzde 30,3’ü yolcu, yüzde 22,1’i ise yayalardan oluştu” (Karayolu Trafik Kaza İstatistikleri, 2022).” Kazaya neden olan kusurlar içinde sürücü kusurları %87,1 ile ilk sıradadır

Türkiye’de 2021 yılında ölümlü yaralanmalı trafik kazasına neden olan toplam 224 bin 418 kusura bakıldığında kusurların %87,1’inin sürücü, %8,2’sinin yaya, %2,6’sının taşıt, %1,8’inin yolcu ve %0,4’ünün yol kaynaklı olduğu görüldü.”

Bir diğer dikkat çeken istatistik ise ölümlü yaralanmalı trafik kazalarının %50,5 gibi oranının ikili araç kaynaklı olması. “Ülkemiz karayolu ağında 2021 yılında ölümlü yaralanmalı trafik kazasına karışan toplam 308 bin 442 taşıtın %49,4’ü otomobil, %20,9’u motosiklet, %15,1’i kamyonet, %2,3’ü çekici, %2,3’ü minibüs, %2,2’si kamyon, %1,6’sı otobüs, %0,9’u traktör ve %5,3’ü diğer taşıtlardan oluştu.” Bu sebeple unutulmamalıdır ki güvenli ve sürdürülebilir bir trafik trafikteki araç/yaya etkileşiminin kontrollü ve kurallar çerçevesinde yürütülmesi ile sağlanabilir.

“İncinebilir gruplar, yüksek hızlı ve yoğun trafik ortamında, kendilerini tehlikelerinden koruyacak doğal ya da sentetik bir «kabuk» ile çevrelenmemiş olduklarından, zarar görmeye en açık, dezavantajlı grup olarak betimlenmektedir” (Akdemir, 2017).

Ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarının yalnızca %20’si motosiklet ve %8,2’si yaya kaynaklı olsa dahi bu grup bizim incinebilir yol kullanıcısı dediğimiz gruba giriyor ve maalesef bir kaza durumunda diğer araçların hatalarının sonuçlarını dahi en ağır şekilde üstlenen grubun “gençler, çocuklar, yaşlılar, yayalar, bisikletli ve motosikletliler” olduğu istatsitikler tarafından gözler önüne seriliyor. Aynı şekilde istatistikler gösteriyor ki, Dünyada yolda hayatını kaybeden insanların yarısı, ülkemizde ise dörtte üçü incinebilir yol kullanıcısı kategorisine girmekte. Ve hatta 15-29 yal grubunda birinci ölüm sebebi olarak trafik kazaları gösterilmekte.

Yalnız yayalar değil kullandıkları araç grubu bakımından motorsikletliler ve bisiketliler de incinebilir yol kullanıcısı olarak görülmelidir. Özellikle, Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede araç sahibi olmak ekonomik endişeler sebebiyle erişilebilir olmaktan neredeyse çıktığı için, motorsiklet ve bisiklet kullanımı gün geçtikçe artıyor fakat ülkemizin altyapısı maalesef bu araçların güvenli trafiğine hiç de elverişli gözükmüyor. Bu durumda incinebilir yol kullanıcılarının kendi güvenliklerini sağlamak adına tedbirler alması kritik ve önemli olduğu gibi, araçlı yol kullanıcılarının da incinebilir grupların güvenliğini sağlamada hassas davranmaları hayati önem taşımaktadır.

İncinebilir yol kullancılarından ve istatistiklerden bahsettik fakat durum bize iç açıcı bir tablo sunmaktan çok uzakta. İnsan faktörünün ve insan psikolojisinin çalışma alanlarından biri de anlayabileceğimiz üzere trafik, özellikle Türkiye gibi trafik atmosferinin yer yer gergin olduğu bir ülkede sürücü davranışı çalışmak çok daha önemli.

“Hatalı davranışlar olarak; ilk başta aşırı hız ve alkollü otomobil kullanmak gelmektedir.  Diğer davranışlar:

Yorgun, stresli ve panik halinde araç kullanımı,

Trafikte iken telefon ile uğraşmak,

Şoförün dikkatini dağıtacak unsurların olması,

Sürücülerin trafik kurallarına uymadan araç kullanmaları,

Hatalı sollama ve trafik ışıklarına uygun davranmamak,

Öndeki araç ile takip mesafesini ayarlayamamak” (Trafik Kazasına Sebep Olan Davranışlar”, 2021)

Kazalar yalnızca sürücü hatası sonucu meydana gelmiyor, trafik kazalarında yayaya ait kusurlar ise şöyle sıralanmış:

  • Yayanının yola ansızın çıkması,
  • Kaldırımda yürümemek,
  • Araçlara çok yakın hareket etmek
  • Yoldaki hakkın yayaya ait olmadan yayanın hareket etmesi

Peki ya ülkemizde önlemler ve yasal düzenlemeler neleri kapsıyor? Türkiye’de etkisi yeterli olmamakla birlikte bir çok trafik güvenliği önlemi ve trafikle ilgili yasal düzenleme bulunuyor fakat güncel çalışmalar bu durumun 2030 yılına kadar değişmesi için umut verici gözüküyor. Yayımlanan Trafik Eylem Planı şu alt başlıklarda güvenli ulaşım için çözümler geliştirmeyi amaçlamakta:

  • Aşırı ve uygunsuz hızla mücadele
  • İncinebilir yol kullanıcılarının korunması
  • Kaza noktalarının iyileştirilmesi ve etkin, sürekli, yoğun denetimler yoluyla can kayıplarının önlenmesi
  • Yol kullanıcılarına yönelik eğitimler, bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları ile kampanyalar
  • Kural ihlali odaklı trafik denetimleri (hız denetimleri, alkol denetimi, uyuşturucu ve uyarıcı madde denetimi, emniyet kemeri denetimi, koruyucu başlık denetimi, kırmızı ışık denetimi, agresif sürücü davranışları denetimi, sürücülerin yorgunluk ve uyksuzuluk denetimi)

Bahsettiklerimiz dikkate alındığında, trafik ekosisteminin insan faktörü tarafından ne denli etkilendiğini ve ne kadar kompleks bir mekanizma olarak işlediğini görmek zor değil. Bu durum kulağa korkutucu, hatta elden hiçbir şey gelmeyecek kadar çaresiz gelse dahi aslında birey olarak trafik sisteminin çarklarında bir dişli olduğumuzu ve elimizde büyük bir güç tuttuğumuzu unutmamamız gerekir. Kurallara uymak, toplumsal faydayı gözetip fevri davranışları kontrol etmek en kritik bireysel çözümlerden olduğu gibi, ülkemizde altyapı çalışmaları ve yasal düzenlemeler “sıfır ölüm” hedefine giden yolun yapıtaşlarını oluşturmalıdır. Aynı zamanda teknoloji de arge çalışmaları ile insan faktörünün hatarını kompanse edecek çözümler ulaştırmaya devam ediyor.

Trafik kullanıcısı olmak günümüzde bir hak ve kaçınılmaz bir ihtiyaç. Umuyorum ki gelecekte bizi daha güvenli ve sağlıklı bir trafik ekosistemi bekliyor.. Çünkü tek bir can bile trafikte saniyelik bir duyarsızlığa, dikkatsizliğe kurban gidecek kadar değersiz değil ve olmamalı.

Şeyda DEMİREL – Güven dolu yollar, mutlu biten sonlar!

Hayatta bazı şeyler vardır ki başımıza gelmeden ne acısını tahayyül edebiliriz ne de sevdiklerimizde açacağı yaraların derinliğini. Bitmek bilmeyen “Bana bir şey olmaz”larımız vardır bizim, “Benim başıma gelmez”lerimiz.  Ama gelir işte; Hiç beklemediğimiz bir anda sevdiklerimize gider kara haberimiz. Gecenin bir yarısı acı acı feryat eder ölüm haberini vermek için çalan zil seslerimiz…

Siz hiç kavuşmak için yolunu gözlediğiniz birinin, yanınıza güvenle varması için, telefonun diğer ucundan “İyiyim, yoldayım, geliyorum.” dediğini duyabilmek için çaresizce gözyaşı döktünüz mü? Ve en nihayetinde, korkuyla beklediğiniz o acı sözler döküldü mü bir yabancının dudaklarından: “Trafik kazası geçirdi, olay yerinde can verdi.” Ben duydum…Eğer siz hala duymamışsanız ne kadar da şanslısınız ve umarım hiç duymazsınız!

Yollar bazen bizi sevdiklerimize bağlayan köprüler olur; bazense bir acı haberle üstümüze yıkılan enkazlar… Tam da bu noktada devreye girmiyor mu o önemsemediğimiz kurallar, canımızı hiçe sayıp aştığımız sınırlar, tolere edemediğimiz ufacık hatalar, bitmek bilmez bir hırsla yapılan sonu belirsiz yarışlar?

Böyle bir girişle sizleri korkutmak ya da üzmek miydi sizce hedefim? Kesinlikle hayır! Sadece her insanın içine düştüğü “Bana bir şey olmaz.” batağından sizleri geç olmadan kurtarabilmek niyetindeyim.

Toplumda yaşayan her bireyin uyması gereken kurallar ve yerine getirmesi gereken sorumlulukların yanı sıra güvenli bir sürüş ve yolculuk hakkı da vardır. İnsanoğlunun en öncelikli hakkı ise yaşama hakkıdır ve bu hak bir başkasının eğlence malzemesine kurban edilemeyecek kadar kutsaldır.

Modern çağda hayat artık daha hızlı akıyor ve insanlar sürekli bir yerlere yetişmek için çırpınıyor. Hal böyleyken trafik yoğunluğu da her geçen gün önüne geçilmez bir şekilde artıyor. Peki araçların arttığı, trafiğin her geçen gün daha da yoğunlaştığı bu düzende kazalar nasıl azaltılabilir? Önceliğimiz yetenekli sürücüler yetiştirmek mi yoksa güvenli çevre koşulları oluşturmak mı olmalı dersiniz?

Son zamanlarda teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan ve güvenli sürüş sağlama vaadiyle icat edilen otonom araçlar bizlere pirüpak bir gelecek, güvenli bir trafik vaat etmeye yetti mi? Kazaların en büyük sebebi olarak gösterilen insan faktörünü trafikten çıkarmak bizlere daha güvenli bir sürüş sağlayabilecek mi? İşte sorun tam da burada idi: İnsan elinden çıkan otonom araçların kazalardaki insan faktörünü ortadan kaldırmasını ummak (!) Sürücü faktörünü ortadan kaldırmak yerine onları bilinçlendirmeye çalışmak çok daha masrafsız ve uygun bir yöntem değil midir?

Bu noktada psikoloji biliminin trafiğe entegre edilmesinin öneminden de söz etmek gerekir. Sürücülerin sürüş teknikleri ve yeteneklerinin yanı sıra karakter ve tutumlarının, dikkat seviyelerinin, insani değerlerinin de kazalara etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Rekabetçi, hırslı ve düşmanca tutumlara sahip sürücülerin araçlarında bulunan ve aynı yolu paylaşan tüm sürücü ve yayalar ne yazık ki farkında olmasalar dahi risk altındalar. Bu nedenle, en büyük gereklilik yetenekli sürücülerin ötesinde toplumsal bilince sahip ve diğergam sürücüleri artırmayı hedeflemektir. Bir sürücü bilinçli ve güvenli bir sürüş stili benimsediği takdirde ufak kazalara karışabilme ihtimali her daim olsa da kendisinin, sevdiklerinin ve çevresinin en azından ölümcül kazalara karışma riskini minimuma indirebilir.

Eğer ki, mevcut sürücü sınavı düzeninde yalnızca belirli bir güzergâh üzerinde haftalarca çalışıp, sadece ve sadece düzgün park yapabilme, araç hakimiyetini sağlayabilme gibi temel becerilerimize odaklanılması yerine, gerektiğinde sürücülerin karakter analizleri, tutumları ve öfke kontrolleri üzerine çalışılabilecek bir müdahale programı uygulansaydı sizce trafikteki kaza oranlarımız yine de bu denli yüksek olur muydu?

Herkes motorlu araç kullanmayı öğrenebilir bu memlekette fakat sadece bu kriter yeter mi güven dolu bir trafik inşa etmeye?

Gelin yarın ülke genelinde bir yarışma düzenlensin. Herkes bir günlüğüne en hızlı, en cesur, en kurnaz şoför olmak yerine, en sabırlı ve dikkatli sürücü olmaya çalışsın ülke genelinde. Bakalım bir günde kaza oranlarındaki düşüş ne olacak? Kaç kişi ölümcül bir kazadan farkında bile olmadan kurtulacak? Babasının işten dönüşünü bekleyen kaç çocuk mutluluk içinde onlara kavuşacak? Evlatlarının yolunu gözleyen kaç anne derin bir oh çekip onları şükürle kucaklayacak?

Hayatta engel olamadığımız bazı şeyler vardır. Fakat trafik kazaları çoğu zaman bunların dışındadır. Tek ihtiyacımız olan bilinçli ve yetkin sürücüler ve onlara sağlanması mecburi olan güvenli çevre koşulları ve teknik yeterlilikler…

               Güven dolu yollarda, nice huzurlu yolculuklara ve sonu mutlu biten kavuşmalara…

Şeyma Buse AYDIN – Trafik Algısı

Zaman zaman sosyal medyada havalı görünmek adına trafikte dehşet yaratan kişilerin videolarını izlemişizdir. Bunlardan çıkarabileceğimiz en kritik sonuç; her gün, günün her anı ‘‘trafik’’ kullanan, trafikle yolumuz kesişen insanlar olarak sürekli bir olası tehlikeyle yüz yüze olduğumuz olmalı çünkü kendimiz kadar başkalarına da bağlıyız. Karşılaştığımız tehlikelerin çeşitliliği değişse de, hangi trafik kullanıcısı olduğumuz fark etmeksizin bu tehlikenin varlığı yadsınamaz şekilde değişmemekte. Hepimizin de her gün yüzleştiği gibi, kullandığımız kaldırımların eksikliği veya yanlış tasarımı bizi yaya olarak ölümle sonuçlanabilecek bir tehlikeye sokuyor. Bisikletler için gereken düzenlemelerin eksikliği ile bisiklet kullanıcıları da aslında her trafiğe çıktığında aynı tehlikeyle karşı karşıya kalıyor. Toplu taşıma işin içine girince işler daha da karışıyor. En can alıcı nokta; bu tehlikeler kazayla veya ölümle bitmiyor, hayatımızın geri kalanında da izleri devam ediyor. Nasıl derseniz, bu tehlikenin yarattığı sonuçlar bitmek bilmeyen dava süreçlerine sebep olup, her iki taraf için de psikolojik, maddi ve manevi sonuçlar yaratıyor. Hatta, ölüm sonrası canımızın bir değerlemesi yapılıyor desek kötü hisseder ama yanlış söylemeyiz. Peki biz her şeyiyle bizi tehdit eden bu trafik canavarını ne kadar önemsiyoruz? Hayatımızın birçok alanında güvenliğimizle bu kadar ilgiliyken, neden insan hayatıyla bizi tehdit eden trafik güvenliğiyle bu kadar alakasızız? Sevdiğim bir dersten hocam derste şöyle demişti; sevgilinle kavga edip barışabilirsin ama onun dalgınlığıyla trafiği umursamamanın geri dönüşü olmaz. Trafik güvenliği hepimiz için önemli çünkü hepimizin tek kurtuluşu var; riskli bir durumun içine en baştan düşmemek. Neyse ki, bizi bu tehlikeye düşürmemek için bu bağlamda bizi bizden daha çok önemseyen düzenlemeler, eğitimler ve kampanyalar var. Tüm bunların ortak hedefi ise bizi farkına vardırmak çünkü her bir trafik kullanıcısı tehlikenin büyüklüğünün farkında olmadığı sürece tamamen güvenli trafikten bahsedilemez. Ülkemiz de dahil dünyada, okullarda aldığımız trafik dersleri, trafik kurslarında anlatılanlar, güvenliği arttırmak uğruna konulan hız ve alkol gibi durumlara konulan cezalar, emniyet kemeri ile ilgili kamu spotları bize sürekli akan trafiği anımsatmak için yapılıyor. Zorunluluktan önemsediğimiz bu çalışmaların genellikle sürücüleri hedef alması bir yana, ne kadar özümsediğimiz ise tamamen tartışmaya açık. İstatistiklere bakılırsa, trafikte farklı yerlerde tıkandığımız aşikar, aslında tam da bu yüzden trafik birçok bilim alanının ortak uğraş konusu. Psikoloji de bu noktada insanı ele alarak denkleme dahil oluyor, nasıl davrandığımızın incelenmesi aslında çözümlerin etkili hale getirilmesi için ön koşul. Bizim basit olarak adlandıracağımız sürücü davranışlarımız bir araştırma konusu desem, şaşırır mıydınız? Trafiğe çıkmadan rotayı belirlemek, takip mesafesi gibi uyduğumuz kurallar, diğer bir aracın hareketini hızlı algılama yeteneğimiz bile bizi anlamaya çalışanlar tarafından sınıflandırılıp inceleniyor. Bilgilerimiz, stratejilerimiz ve yeteneklerimizden ibaret olmadığımız için isterseniz bize dair başka bulgulardan da söz edelim. Hepimizin düşünüp bulabileceği gibi, saldırgan olarak nitelendirebileceğimiz insanların ya da gece 3 saatten fazla araba sürmüş sürücülerin trafikteki risk olasılığı daha fazladır. Kişiliğimiz de bu nedenle küçümsenmeyecek ölçüde yorgunluğumuz kadar kritik bir öneme sahiptir. Hatta cinsiyetimiz ve yaşımız bile… Ancak tüm trafik sorumluluğunu insana yüklemeyin dediğinizi duyar gibiyim, meraklanmayın, kritik alanlar arasında; yolun ve aracın durumu, trafik uyaranların yeterliliği, hava durumu gibi çevresel durumlar da bulunmakta. Yine de hatırlatmakta fayda var, bunları hesaba katmadığımız takdirde yine suçlu ‘‘biziz’’, bizler trafik ikliminin yegane oluşturucusuyuz. Bu yegane oluşturucuların ilk hedefi en kısa zamanda varış yerine ulaşmak olsa da, bilinçlenmenin de öngörüsüyle, bu hedef yerini ‘‘herkes için en güvenli şekilde seyahat etmeliyim’’ tutumuna bırakmalı. Radarlara yakalanmamak değil, ceza alınması gereken durumlarda bulunmamak önemsenmeli. Bunlar her ne kadar kültürümüz, ekonomik durumumuz sebebiyle otomatik cevaplar olsa da, her zaman değişim için umut vardır. Karamsarlığa düşmeden, insan etkisini kaza gibi durumlarda en aza indirmek için kurallara uymalı, kendimizin yani ön yargılarımızın ve tutumlarımızın farkında olmalı, etrafı da bunların önemi konusunda bilinçlendirmeliyiz. Bunları toplum geneline yaygınlaştırmak için kurumların desteğine de ihtiyacımız var, eğitimler farklı alanların bulgularıyla zenginleştirilmeli, daha dikkat çekici hala getirilmeli ve yaygınlaştırılmalı. Çağımızın üzerindeki medyanın gücünü de lehimize çevirmeliyiz. Değişimin ateşini başlatmak için kendimizden başlayıp tüm bir trafik iklimini değiştirmeyi hedeflemeliyiz çünkü biz birbirimize bağlı ve birbirimizden etkilenen bir toplumuz.

Tuğçe YALÇINKAYA 

Hepimizin her gün yaşadığı bazı şeyler var. Yemek yemek, uyumak gibi temel ihtiyaçlar mesela. Bir diğeri de trafiğe çıkmak. Bunu meşhur İstanbul trafiğini hayal edip bıkkınlık içinde karşılamış olabilirsiniz ama ondan bahsetmiyorum. İster yaya olun ister araba kullanın ister toplu taşıma kullanın isterseniz bisiklet hatta scooter (diğer bir deyişle trotinet) kullanın, her halükârda trafiğin içindesiniz. Hiç aracın olmadığı yerlerde de trafiğin içindesiniz, örneğin büyük meydanlar gibi, oralarda da insan trafiği var. Yaşınız da önemli değil, her yaştan insan herhangi bir trafiğe katılabilir, bebek arabasındaki bebekler de buna dahil. Hatta insan olmayan şeyler bile dahil, en basitinden köpeğinizi dışarı çıkardığınızı düşünebilirsiniz.

Bir diğer temel ihtiyaç ise güvende olmak. Hayatımızın her alanında güvende olmak isteriz, buna ihtiyaç duyarız. Neticede tüm amacımız yaşamak ve güvenlik bunu sağlayan öğelerden biri. Şimdi bu olguları birleştirelim ve bir ihtiyacı daha isimlendirelim: trafik güvenliği. Peki trafik güvenliğini sağlamak için ne yapılmalı, neden yapılmalı, ne için kimin için yapılmalı?

En basit sorudan başlayalım: kimin için? Trafik güvenliği herkesin ihtiyacı olan bir şey olduğuna göre herkes için. Bu güvenlik sağlanmadığında maalesef herkes tehlikede. Sürücü de yolcu da dışarıdaki yaya da öndeki ve arkadaki araçlar da. Dolaylı yoldan evinde oturan insanların bile tehlikede olduğunu söyleyebiliriz. Trafikteki insanların yakınları olma ihtimallerinin yanı sıra, toplum içindeki bir vatandaş olarak olası bir kaza sonucu yolların kapanması gibi bir senaryodan etkilenebilir ya da sadece haber izleyen bir insan olarak psikolojik olarak bu güvensizlikten zarar görebilir.

Neden kısmına gelirsek yine yukarıdaki maddeleri söyleyebiliriz aslında. Kısacası herkesi tehlike altında bırakan, herkesi bir şekilde etkileyen bu olumsuzluğu trafik güvenliğini sağlayarak engellemek için. Bu nedenlerle trafik güvenliği önemli ve kesinlikle gerekli. Herkesi mutlu, güvende ve hayatta tutmak için.

Peki bunun için ne yapmalıyız? Öncelikle şunu netleştirelim, trafiğin üç ana öznesi vardır ve bunlar insan, araç ve çevredir. İnsan kısmı sürücü, yolcu ve yayalardan oluşur. Araç kısmı araba, motosiklet, otobüs, vapur gibi kullandığımız makinelerden oluşur. Çevre kısmı da insan ve araç dışındaki fiziksel çevre ve normlar, kurallar gibi sosyokültürel çevreden oluşur. Bu üç grup da birbiriyle etkileşim halindendir ve beraber trafiğin gidişatını belirlerler. Dolayısıyla güvenli bir trafik için bu üçünün etkileşimin güvenli olmasını sağlamalıyız. İnsanı eğitmeli, bilinçlendirmeliyiz. Aracı mümkün olduğu kadar güvenli bir şekle getirip onu üretmeliyiz. Çevreyi mümkün olduğunca tanımalı ve doğru inşa etmeliyiz, hem yolları hem kuralları hem trafik kültürünü. Genel olarak bu üç faktörü de güçlendirmeliyiz, bilgiyi ve bilinci artırmalıyız ki trafik güvenliğini sağlayabilelim. Gerek eğitimle gerek kurallarla bunları yapmalıyız. Ama trafiğin içinde de o anda da sorumluluğumuz var. Sürücüyken nasıl sürdüğümüze, ne zaman sürdüğümüze dikkat etmeliyiz. Dahası diğer sürücülerin de nasıl sürdüğüne dikkat etmeliyiz. Yayayken ve yolcuyken de pürdikkat olmalıyız. Örneğin yolcuyken tüm yola hâkim olmak zorunda olmadığınızı düşünüyor olabilirsiniz ama güvenliğe hâkim olmalısınız. Emniyet kemerlerinizi takmalısınız mesela, sürücüyken de takmak zorunda olduğunuz gibi. Trafik çok fazla değişkeni içinde barındıran bir ortam, siz de trafikteki rolünüz fark etmeksizin trafiğin içindeki bir insan olarak o değişkenlerin farkında olmalısınız. Kısacası dikkatinizi tamamen trafiğe vermelisiniz. Mesela mesajlaşmamalısınız, telefonla konuşmamalısınız, şerit değiştirirken ya da hareketli bir yoldayken radyoyu değiştirmeye çalışmamalısınız. Bu örnekler çoğaltılabilir maalesef. Trafiği bütün ilgi alakayı kendine isteyen bir bebek gibi düşünebilirsiniz, kafanızı çevirdiğiniz an hayatınızın mahvolma ihtimali var.

Size daha ayrıntılı ve bilimsel fikir vermesi adına 7 E’de bahsetmek istiyorum. Bu 7 E trafik güvenliğini sağlamak için gerekli olan faktörler. Birincisi benim de yazının büyük bir çoğunluğunda bahsettiğim Eğitim (Education) faktörü. Devamında ise Yasal Uygulamalar ve Denetimler (Enforcement) geliyor, eğitimin yetersiz kaldığı durumlarda kurallarla güvenliği desteklemek gerekiyor. Sonrasında ise daha çok araç faktörünü etkileyen ve daha güvenli ekipmanlarımızın olmasını sağlayan Mühendislik (Engineering) faktörü var. Maruz Kalma (Exposure) ise daha çok araştırma kısmıyla ilgili, kimler nasıl insanlar kazalara maruz kalıyor tespit edip daha spesifik çözümler üretmeye yardımcı oluyor. Yeterlik ve Uygunluk Denetlemesi (Examination of Competence and Fitness) faktörü daha çok insanla ilgili, yeterli ve yetersiz sürücüleri tespit edip onları bir süre trafikten uzaklaştırmayı ve sonrasında trafiğe geri kazandırmayı hedef alıyor. Acil Durum Müdahalesi (Emergency Response) ise kaza anıyla ilgili, o an kim ne yapmalı ve nasıl yapmalı bununla ilgileniyor, kaybı ve zararı en aza indirmeyi amaçlıyor. Son olarak da Değerlendirme/İzleme (Evaluation) faktörü, adından da anlaşıldığı gibi denetim üzerine, diğer altı faktörün işe yarayıp yaramadığını kontrol etmek ve ona göre ileri adımları belirlemek gerek ve bu faktör bunu hedef alıyor.

Trafiğin güvenli olmasını istediğimiz kadar sürdürülebilir ve mobil (hareketli, akıcı ya da işler de diyebiliriz) olmasını da isteriz. Peki bunlar ne demek ve bunları nasıl sağlarız? Trafik, bizi bir yerden bir yere götüren oluşumdur aslında, hiçbirimiz orada kalıcı olarak bulunmuyoruz ve bulunmak da istemiyoruz. Dolayısıyla mobil bir trafik hepimizi asıl amacımıza daha çabuk ulaştıracağı gibi trafikte kaybettiğimiz zaman ve enerjiyi azaltarak daha güvenli ulaşmamızı da sağlayacak. Sürdürülebilirlik ise enerji kaynaklarını ve kirlilikleri ilgilendiren bir konu. Demek istediğim, trafik egzozlarla çevre ve hava kirliliğine ya da kornalarla gürültü kirliliğine yol açabiliyor. Ya da petrol gibi yenilenemez yakıtlar çevreye zarar verebiliyor. Bunlar yerine daha çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, araçları bunu da gözeterek üretmek (mesela elektrikle ya da hidrojenle çalışan araçlar) daha sürdürülebilir bir trafiğe sahip olmamıza sebep olur. Alınan kararlar, uygulanan yasa ve yönetmeliklerle, küçük yaştan itibaren alınan eğitimlerle ve anlayışlı bir trafik kültürü oluşturmakla güvenli, sürdürülebilir ve mobil bir trafik oluşturabiliriz. Ülkemizde yapacağımız değişikliklere (yasalar ve uygulamalarla) ek olarak dünyada da bir şeyler yapılmalı tabii ki. Buna da çeşitli anlaşmalar ve uluslararası kuruluşlar örnek gösterilebilir. Trafik evrensel bir olgu olduğundan bu konuya daha çok eğilmeli ve daha fazla girişimde bulunmalıyız.

Trafik güvenliği için önemli ve kritik olan aslında bu saydığım her şey ancak bana göre en önemli şey bilinç. Ve bu bilinçle beraber gelen dikkat. Trafiğin riskli ve tehlikeli bir yer olduğunun farkında olmalıyız ve buna göre davranmalıyız. Ne yazık ki trafiğe her gün maruz kalmak bu bilinci ve dikkati azaltabiliyor. Bu nedenle bu özelliklerimize ekstra özen göstermeliyiz çünkü tek bir can hakkımız var ve o hak bizim için de çevremizdeki diğer insanlar için de önemli. Bu yüzden eğitime, trafik kurallarına, trafiğin içindeki diğer arabalara, insanlara ve göstergelere dikkat etmeliyiz ki kendimizi ve diğer trafik kullanıcılarını koruyabilelim.

Peki biz nereye gidiyoruz, amacımız ne ve aslında ne amaçlamalıyız? Normalde daha negatif olurdum ama çalışmalar beni yanıltıyor. Örneğin üç yılı inceleyen Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığının çalışmasında emniyet kemeri kullanımının neredeyse her kişi tarafından (sürücüler, ön koltuk yolcuları, otobüs sürücüleri, kamyon sürücüleri ve birkaç kişi daha) üç yılda arttığı görülmüş. 2013, 2014 ve 2016 yılları incelenmiş ve grafik neredeyse hep yükselmiş. Ancak TÜİK’in kaza verileri pek iç açıcı değil, 2020 yılı dışında her sene bir milyonun üstünde kaza gerçekleşmiş ve grafik maalesef düşüşte değil. Ayrıca kazalarda ölenlerin sayısı da azalan bir grafik çizmiyor. 2020 yılının sonuçlarını da daha az dışarı çıkmamıza ve daha az trafik olmasına bağlayabiliriz sanırım. Hayatlarımızın geri kalanı 2020 yılı gibi olmayacağından (buna birçok açıdan şükredebiliriz) bu konuda bir şeyler yapmayı amaçlayabiliriz. Emniyet kemeri kullanımı trafik güvenliğinin önemli bir taşı olsa da belli ki çok büyük bir değişim yaratamamış. Yeni amaçlarımız eğitim ve kurallar üzerine olabileceği gibi kaza ve ölüm nedenlerini tespit eden çalışmalar da yapmalıyız. Böylece yolumuzu bilerek ve daha verimli şekilde çizebiliriz.

Trafik insandan, insanın ürettiği araçlardan ve yine insanın yarattığı fiziksel ve sosyokültürel çevreden oluşuyor. Dolayısıyla insanı tanımalı ve ona yoğunlaşmalıyız. İnsanın ihtiyaçlarını, isteklerini, güçlü ve zayıf yönlerini; kısacası psikolojisini bilmeliyiz ki bunları hesaba katarak güvenli bir trafik yaratabilelim. Sizin ve çevrenizdeki herkesin bilinçli ve dikkatli bir trafik deneyimi geçirmesi ve bunu her gün tekrarlaması temennisiyle…

Umut SEVİM – Psikoloji ve Trafik Güvenliği

Son yüz yılda gelişen teknoloji ile ulaşım alanında büyük değişim ve ilerlemeler oldu. Bu değişim ve ilerlemenin sonucunda, ulaşımda oluşan aşırı kullanımdan dolayı ulaşım ve trafik alanında güvenliği sağlayabilmek için çeşitli araştırmalar yürütüldü. Yol kullanıcıları olarak insanlar trafiğe, kültüre ve çevreye bağlı çeşitli sebeplerden dolayı çeşitli motivasyonlarla çıkıyor. Trafik kültürünü oluşturan insan, çevre ve araç etkileşimi ile yol kullanıcılarının ulaşımdaki yoğun kullanımları açıklanabilir. Örneğin yol güvenliğini kişilerin bireysel davranış tutumları etkileyebildiği gibi organizasyon seviyesindeki ve topluluk seviyesindeki faktörler de yol güvenliğinde etkiye sahiptir. Ek olarak bu iki seviyenin üstlerine doğru çıkıldıkça kültürün trafik güvenliğindeki rolü görülebilir. Tüm bunlar gösteriyor ki ulaşımda güvenliği sağlamak ve kazaları veya ölümleri azaltmak ciddi bir çalışma gerektiriyor.

Yapılan araştırmalar sayesinde trafik güvenliğinin psikolojik, çevresel ve araca bağlı etmenlerden nasıl etkilendiği ortaya konuldu. Önceleri trafikte güvenliği ölçmek için yapılan araştırmalarda genellikle kaza istatistikleri kullanıldı. Bu araştırmalardan özellikle psikoloji alanında yapılanlar trafik ve ulaşım sistemleri için önemli bulgular ortaya koydu. Ayrıca psikolojinin alana katkısıyla trafik kullanıcılarının davranışlarının ölçülmesi, bu davranışların tehlike arz edip etmediği, eğer davranış tehlike arz ediyorsa kasten veya taksirle yapılıp yapılmadığı ve trafik kullanıcılarının davranışlarının nasıl daha güvenli hale getirilebileceğine dair birtakım önermeler ortaya çıktı. Psikolojik araştırmalar, yol kullanıcılarının davranışlarını; tutum, normlar ve kullanıcının davranışları üzerinde kontrol sahibi olma inançları üzerinden kasıtlılık ile bağdaştırarak açıklamışlardır. Psikolojinin alana katkısı hiç şüphesiz çok büyük bir şekilde olmuştur. Örneğin bir trafik ortamında hangi trafik kullanıcısının en savunmasız olduğunu ya da daha çok tehlike arz eden trafik kullanıcısının trafikte güvenliğe karşı ne gibi bir tutum sergilediğini trafik psikolojisi alanındaki araştırmalar ile ölçebilmek mümkün hale gelmiştir. Burada bahsedilen trafikte savunmasız olanlara değinmek gerekirse motosiklet kullanıcıları ve yayalar yol kullanıcıları arasında en savunmasız olanlardır. Ayrıca motosiklet kullanıcıları yayalara göre daha büyük bir hassasiyete sahiptir. Motosiklet kullanıcılarının savunmasızlığı insan faktörü, çevre faktörü ve aracın özelliklerinden büyük ölçüde etkilenir. Bununla birlikte motosiklet kullanıcılarının oldukça sınırlı fiziksel koruyucu ekipmana sahip olmaları da onlar için büyük tehlike arz eder. Örneğin hava koşullarının kötü olduğu bir günde kasksız yola çıkmış bir motosiklet sürücüsü eğer ihlale meyilli başka bir yol kullanıcısı ile etkileşime girerse bu durum motosiklet kullanıcı için ölümcül olabilir.

Ülkemizde ve dünyada, trafikte savunmasız yol kullanıcılarının faydasına olabilecek ve diğerlerine göre daha tehlikeli olabilen yol kullanıcılarını kısıtlayabilecek bir takım mühendislik ve uygulama alanında iyileştirmeler yapılmaktadır. Örneğin mühendislik alanında, yollarda araç kullanıcılarının hızlarını güvenli noktaya düşürebilecek setler ve kavşaklar inşa edilmiştir. Özellikle bazı kavşaklar hem araç kullanıcıları hem de savunmasız yol kullanıcıları için çok büyük güvenlik katkısı vermektedir. Ayrıca yollarda bulunan trafik işaretleri de bu konuda ciddi destek sağlamaktadır. Uygulama alanında ise yol kullanıcılarının yararına olacak bazı yasal düzenlemeler olmakla birlikte, tehlikeli olabilecek yol kullanıcılarının davranışlarını kısıtlamak için ciddi yatırımlar yapılabilmektedir.

Trafikte güvenliğin sağlanabilmesi için trafikte kişiliğe bağlı farklılıklar, teknolojinin trafikteki etkisi, trafikteki tutumlar, kavrama ve algılama ve bitkinliğin yol kullanıcılarının güvenliğine olan etkisi incelenmelidir. İlk olarak kişilik bazında, farklı kültürlerin empoze ettiklerinden etkilenen ve farklı yollarla sosyal öğrenme gerçekleştiren her bireyin trafikte farklı davranış göstereceği unutulmamalıdır. İkinci olarak son dönemlerde araçların güvenlik ekipmanlarındaki ciddi gelişmeler ile araç ile sürücünün etkileşiminin trafik güvenliğine etkisi azımsanmayacak derece fazladır. Ancak yine de teknoloji ile gelen kolaylıkların kişilerin kavrama ve algılama düzeylerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğu da ciddi bir sorun olarak ortaya çıkar. Ayrıca sürücülerin tutumlarına bağlı olarak tehlikeli sürüş davranışları göstermeleri ya da kasıtsız bir şekilde güvenlik tehdidi oluşturmaları da trafikte güvenlik için ciddi bir durumdur. Son olarak sürücülerin sürüş esnasında uykusuzluğa ya da mesai saatlerine bağlı olarak bitkinlik yaşayabilecekleri ve bundan dolayı trafikte güvenliği zedeleyebilecekleri bir gerçek söz konusudur.

Son olarak trafik güvenliği bu kadar ciddi bir problem veya konu haline gelmişken bireysel olarak bizler neler yapabiliriz? Öncelikle trafikte güvenli bir yol kullanıcı nasıl olabileceğimiz hususunda kendimizi eğitebiliriz. Bu eğitimlerden öğrendiklerimizi kendi sürüş tarzımıza uygulayıp çevremizdeki insanların da trafikte bu şekilde davranmalarına destek olabiliriz. Örneğin trafik güvenliğinde insan, çevre ve araç üçgeninin ne denli önemli olduğunu ve yol kullanıcılarının kasıtlı şiddetten nasıl uzaklaştırılabileceğini tartışıp bu konuda bireysel ilerleme kaydedebiliriz.

Yelda ARLI – Trafik Güvenliği

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl yaklaşık 1,3 milyon insan trafik kazasında hayatını kaybederken 20 ila 50 milyon arasında insan yaralanmalara maruz kalıyor. TÜİK’e göre ise 2020 yılında Türkiye’de hayatını kaybeden insanların sayısı 150 bin 275 olmuştur. Tüm karayolu trafik ölümlerinin yarısından fazlası yayalar, bisikletliler ve motosikletlilerden oluşmaktadır. Karayolu trafik kazaları çoğu ülkeye gayri safi yurtiçi hasılalarının %3’üne mal oluyor. Görüldüğü üzere bu ciddi sayılar çoğu araştırmacının yönünü trafik güvenliği konusuna çevirmesine neden olmuştur.

Trafik güvenliği trafikte meydana gelen ölüm ve yaralanmaları en aza indirmek için yapılan çalışmalar bütünüdür. Trafik kuralları, trafik eğitimleri, altyapı iyileştirmeleri, denetimler, araç iyileştirmelerinin hepsi trafik güvenliği çalışmaları arasındadır. Trafikte ölüm ve yaralanmaların yanında oluşan maddi ve manevi hasarları da en aza indirmek trafik güvenliğinin amaçlarındandır. Bu nedenle trafik güvenliği hem bireysel hem de ülke çapında önemli bir konudur.

Trafik güvenliğini sağlayabilmek için öncelikle trafik oluşumlarını ve bunların aralarındaki etkileşimleri anlamak önemlidir. Trafikte öncelikle araç etkeni vardır. Mühendisler araçları en güvenli hale getirmek için çalışmalar yürütürler. Bu çalışmalar arasında kaza sırasında sürücüyü koruyacak akıllı güvenlik sistemlerini içerirken ayrıca sürücü yardım sistemleri ile sürücü hatalarını en aza indirerek kazaları önlemeyi de amaçlar. Diğer bir trafik etkeni çevredir. Çevre, tüm altyapı iyileştirmelerini içermektedir. Örneğin yollardaki hız sınırlamaları, şerit düzenlemeleri, trafik işaret düzenlemeleri bu gruptadır. Son etken ise insan faktörüdür. İnsanın yaşı, cinsiyeti, kişiliği, bilişsel yetenekleri trafikteki davranışlarını etkilemektedir. Aslında trafiğin en önemli faktörü insandır. Çünkü trafik kurallarına uyacak olan da, akıllı araba sistemlerini kullanacak olan da insandır. Bu nedenle trafik güvenliğini sağlayabilmek için insan davranışını ve psikolojisini anlamak gerekir, yoksa tüm çalışmalar insanla olan uyumsuzluğu nedeni ile çöp olur.

Trafik psikolojisi insanı merkeze koyarak trafik güvenliği konusuna katkı sağlamaya çalışır. Bunu yaparken trafikteki tüm sistemleri hesaba katarak geniş çaplı bir anlayış geliştirir böylece eğitim, mühendislik, denetim ve mevzuat alanlarının çalışmalarına katkı sağlar. Trafik psikolojisi trafiği bir kültür içerisinde inceler. İnsan-araç-çevre etkileşimleri aslında büyük bir trafik kültürünün içerisinde gerçekleşmektedir. Yani yukarıda sayılan faktörler trafiği oluştururken onları çevreleyen daha büyük bir çerçeve vardır ki bu genellikle göz ardı edilir. Bu büyük çerçevede ülkelerin ekonomik durumları, kültürel özellikleri, politik durumları gibi faktörler yer alır. Trafik güvenliği konusunu daha iyi anlamak ve daha yapıcı çalışmalar sağlamak için trafik psikolojisi alanına daha çok önem verilmelidir.

Trafik güvenliği konusunda hem dünyada hem de ülkemizde pek çok çalışma yürütülmektedir. Türkiye 2030 yılına kadar uygulanacak olan trafik güvenliği strateji belgesi yayınlamıştır. Bu belgede eğitim, denetim ve yol iyileştirmeleri ön plandadır. Öte yandan gelişmiş ülkeler akıllı araçlar, görünürlüğü ve dikkati arttıracak yol işaretleri gibi daha teknolojik girişimlerde bulunmaktadırlar.

Ülke olarak trafik güvenliği konusundaki araştırmaları arttırarak hem kazalardaki ölüm ve yaralanmaları azaltacak hem de kazayı önleyecek tedbirler geliştirmeliyiz. Bunun için öncelikle trafik sistemlerini iyi anlayabilmiş olmamız gerekmektedir ve bu sistemlerin iç içe bir bütün halinde çalıştıklarını unutmamalıyız. Trafikteki insan davranışlarını iyi anlayarak geliştireceğimiz kuralların ve sistemlerin insan doğasına uygun olduğundan emin olmalıyız.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *