-Batuhan
RV Atlantis hedefine doğru tam gaz ilerliyor; deniz sakin, hava güzel. Sabahları geminin burnundan yunuslara sesleniyorum, sağolsunlar kırmayıp selam veriyorlar (fotoğraf çektirmeyi de seviyorlar). Sümsük kuşları dün pek uğramamıştı ama bugün geri geldiler, yanlarında daha beyaz bir türden arkadaşları da vardı. Tüm bu güverte gözlemleri boş bir iki saatimde gerçekleşiyor. Gemideki yoğun hazırlık temposuna ben de kapılmış durumdayım, bugün beş kişilik bir ekip olarak örnekleyicileri söküp nasıl çalıştığını çözüp temizleyip tekrar bir araya getirdik; çalışmadılar. Bir kaç farklı şekilde denedik ve doğru şekilde çalıştırmayı başardık. Günde bir kez yapılan bilimsel toplantıların ardından Alvin ekibinden insanlar bizlere denizaltı ve güvenlik ile ilgili bilgi veriyor.
Bilgi vermek demişken, hidrotermal bacalar etrafındaki ekosisteme genel bakışımıza devam edelim. Geçtiğimiz gün kimyasal reaksiyonlardan çıkan enerji ve karbondioksiti kullanarak organik madde üreten bakterilerve onlarla simbiyotik yaşam kurmuş tüp solucanları ve midyelerden bahsetmiştik, şimdi de başlıca besini tüp solucanları olan eklembacaklılardan biraz bahsedelim.
Derin denizde yaşayan eklembacaklılarda gözümüze çarpan ilk şey genellikle beyaz olmalarıdır. Derin denizlere ışık ulaşmadığı için renklerin pek bir önemi yoktur ve evrim de bu yönde ilerlemiştir. Derin denizde, hayvanlarda deride renklenmeyi ve güneşin zararlı ışınlarından korunmayı sağlayan melanin isimli pigmenti üretmeye harcanacak enerjiyi başka işlere harcamaya yönelik adaptasyonlar seçilmiştir. Bu yazıda gün ışığının hakim olduğu denizlerden tanıdığımız yengeç ve karideslerin uzak kuzenlerinden bahsedeceğim.
Bu türlerden biri Bythogerea microps. Tahmin edebileceğiniz üzere bu yengecin de Türkçe ismi yok. Bu beyaz yengeçler en fazla 4 santimetreye kadar büyüyebiliyorlar. Ana besin kaynaklarını tüp solucanlarının kırmızı kısımları oluşturuyor, bu sebeple tüp solucanları etrafında karşılaşma ihtimali çok yüksek. Sülfür ve oksijeni yakalamak için çıkan tüp solucanlarından bir parça kopartıp ağızlarına götürüveriyorlar, alvinellidler de bir başka besin kaynakları. Bu arada, bu yengeçlerin ilginç bir özelliği var, o da sülfürü takip etmeleri. Eğer ortamda sulfur konsantrasyonu artarsa orada toplanıveriyorlar, konsantrasyon düştüğünde yine dağılıyorlar. Bu, çok yüksek bir olasılıkla sulfur toplamaya çıkan riftiaları yakalayabilmek için gelişmiş bir adaptasyon.
Bythogerea microps (Fotoğraf: The Field Museum) Sağda yengecimizi beslenirken görmektesiniz.
East Pacific Rise’a dalışımızda tüp solucanları arasında karşılaşacağımız bir başka eklem bacaklı yaklaşık 2 cm uzunluğunda bir karides türü. Aslında bir tür değil, her dalışta yeni bir türü bulunan bir cins: Chorocaris. Temel besinleri tüp solucanları olan bu karidesler şeffaf denebilecek bir görünüme sahip.
Planladığımız genetik çalışma için bu karides türünü de örneklemeyi hedeflemekteyiz, örnekleme için çok basit ama iyi düşünülmüş bir tuzağımız var. Tuzak, iki tarafında birer kapak bulunan bir boru. Tuzağın kapakları birer lastiğe bağlı, içine yem olarak midye ve balık parçaları yerleştirdikten sonra lastikleri çekerek gereceğiz ve iki lastik arasına magnezyumdan bir tetik yerleştireceğiz. Su ile reaksiyona giren magnezyum tetik eriyecek ve lastikleri serbest bırakacak, bu da içeride beslenmekte olan karideslerin yakalanmasını sağlayacak. Çalışıyor olamayacak kadar basit bir system ama denenmiş ve başarılı olduğu görülmüş.
31 Martta buranın saatiyle 4 sularında dalışların yapılacağı bölgeye varmış olacağız, o zamana kadar sefer ve Alvin ile ilgili bilgilendirilmeye ve hazırlıklara devam edeceğiz. Boş vakitlerimde hidrotermal bacalar etrafındaki ekosistemle ilgili bir şeyler yazmaya devam edeceğim. Gelecek yazının konuğu hidrotermal bacalar etrafında yaşayan omurgalılar olacak .