Ağdan Yansımalar 2
Ağlar, Ağlar, Benim Ağlar…
Hüseyin İÇEN
Elinde mum, aydınlık arayan ermiş de; elinde benzin bidonu, yakacak insan arayan karanlık yüzlü yobaz da Acunağ’da.
Acunağ’da (Internet) ağ çok. Ağ sözcüğü, hem bilgisayarların fiziksel olarak (kablolu ya da kablosuz) birbirlerine bağlanmaları için kullanılıyor hem de böyle bir sistemi yöneten yazılımlar için. Yani ağ, hem donanım hem de yazılım terimi… Bir üniversitenin, bir ticari ortaklığın ya da bir devlet dairesinin bilgisayarlarları hem kendi içlerinde bağlanabiliyorlar hem de birbirlerine —binaları birbirlerine yakın da olsa uzak da. Kişiler de ağ kurabiliyor Acunağ’da. Örneğin, büyüleyici renkleriyle imparator penguenlerini sevenler ya da dünyanın en hızlı koşucusu,türü tehlikede çita denen büyük kediye tutkun olanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar bir araya gelip, bir ağ kurup birbirleriyle yazışabiliyor, tartışabiliyorlar.
Benim de üye olduğum ağlar var. Eskiden beri özdeyiş tutkunu olduğum için birkaç özdeyiş ağına bağlıyım. Efendim, şu özdeyişi kim söylemiş, nerede söylemiş, neden söylemiş, ilk önce kim söylemiş gibi sorular; uydurma özdeyişler, kimi ünlülere yakıştırılan ama aslında bir yazara ait özdeyişler, özdeyiş derleme, düzenleme, yayınlama teknikleri, hatta özdeyiş derleme ahlakı gibi konular; dayanışmalar (içeriği nedeniyle kapanmaya zorlanan sitelerle ilgili); ve benzeri konular…
Bir hayvanseverler topluluğuna da üyeydim, ama o kadar ileti yağmaya başladı ki (herkesin yazdığı herkese gidiyor ya…) ondan ayrıldım, şimdi yalnız çitaseverlere bağlıyım.
Bir okul ağı var bağlı olduğum. Oradan da sel gibi yazı geliyor.
Ayrıca, kendi bölümümün ağı ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi ağı da var. Ve başkaları… Bütün bu ağlardan gelen iletiler, sanal ileti kutumda toplanıyor her gün. Uzunlu kısalı, resimli, müzikli iletiler… Günümün bir bölümü bunları karıştırmakla, beğendiklerimi kendilerine ayrılan klasörlere yerleştirmekle, beğenmediklerimi silmekle geçiyor. Üye olduğum ağlar birbirlerinden değişik içerikte oldukları için konuları da pek buluşmuyor. Örneğin, ODTÜ’lüler ayrı, çitaseverler ayrı konuları tartışıyorlar.
Acaba ODTÜ öğretim elemanları ağı, öteki üniversitelerin benzer ağlarından değişik mi?
Üniversitelilerin derdi ne? Üniversite öğretim elemanları nelerle ilgilenir, neler konuşurlar bir araya geldiklerinde? Yerbilimciler, yerbilimsel evrimin aşamalarını; eğitimciler, dersane-okul çatışmasını; dirimbilimciler, dinozorların yok olma nedenlerini; siyasetbilimciler, Irak’ın işgalini; dilbilimciler, yabancı dilde öğretimi; dinbilimciler (tanrıbilim de diyorlar), laik düşüncede olanların ne uslanmaz zındık olduklarını… mı konuşurlar/yazışırlar kendi aralarında?
ODTÜ ilk bilgisayarlaşan üniversite. Bölümlerin bilgisayar ağıyla birbirlerine ve Acunağ’a (Internet) bağlanmalarını, yazışmaların ağ aracılığıyla yapılmasını, ders notlarının ve öğrenci notlarının ağ aracılığıyla verilmesini ben orada yaşadım. Bütün öğretim elemanlarının bağlanacağı bir topluluk olarak ortak bir ağ kurulmasını da… Ağlar ağı Acunağ’a bağlanmış ağlar arasında, kendi halindeki bu ağa, daha iyisini bulamadığım için Öğretimağ diyeceğim şimdilik. ODTÜ içinde başka birçok ağ olduğu için ODTÜ-ağ diyemedim.
Benzer ağlarda olduğu gibi, bu ağın üyelerinin gönderdiği iletiler ortak bir yere gidip oradan her üyeye dağılıyor. Yani Öğretimağ, çitaseverlerin ağı gibi, herkesin yazdığının herkese gittiği ortak bir yazışma ortamı. Her iletiye verilen yanıt da aynı yolu izliyor. Dolayısıyla, böyle ağlar, herkesin hem konuşmacı hem izleyici olduğu büyük bir açıkoturum ortamı.
Benim bilgisayarımda Öğretimağ ortamındaki ilk yazı 1996 tarihli. Ama bu yazışmalar daha önce başlamıştı. İlk bilgisayarlarım PC olduğu için, çökmeler ve virüsler yüzünden çok belge yitirdim. Artık daha değişik bir bilgisiyar ortamı kullandığımdan (ne olduğunu sormayın, söylemem) bu iki korkum da yok oldu. Ama birçok ileti de bu arada silinip gitti.
Konular mı? Yalnız ODTÜ’ye ilişkin olanlardan başlayıp üniversitelere, Türkiye’ye, dünyaya, daha da ötesine, ilişkin olanlara varıyor konular. Birkaç örnek: Bir yanda ODTÜ’ye özgü olanlar: sağlık merkezine ilişkin sorunlar, ODTÜ içindeki trafik, ODTÜ ormanındaki yabanıl hayvanlar —dört ayaklı olanlar (hem korunmalarına hem insanlara saldırmalarının önlenmesine ilişkin), lojmanların dağıtımı, vb. ODTÜ örneğinden yola çıkıp genel niteliği olanlar: öğretim elemanı atanmaları, aylıkları, YÖK yasası, ODTÜ’deki McDonald’s’a karşı öğrenci eylemleri… Daha genel nitelikteki sorunlar: 1 Mayıs’a katılma, ulusalcılık kavramının içeriği, bor madeni, Bergama’da altın çıkarma… başörtü sorunu… Uluslararası nitelikte konular: Chomsky’nin Türkiye’ye gelişi, Irak’ın işgali, uygarlıklar çatışması… Ve elbette, yabancı dilde öğretim yapan bir okulda kaçınılmaz olarak, dil sorunları: Yabancı dilde öğretim kavgası, yabancı sözcük/terim istilası, yabancı ve Türkçe kaynaklı sözcüklerin yazımı tartışmaları…
ODTÜ, sol siyasal bakışın kalesi olma niteliğini İTÜ’den devralmıştı. 12 Eylül döneminin hayhuyu içinde bayrağı yere indirdi. Şimdi bayrak nerede, siz biliyorsanız bana söyleyin. Dolayısıyla, öğretim elemanları arasında her türden insan var. Artık Öğretimağ’da bağnaz ulusalcı ile bağnaz dinciye rastlayınca şaşırmıyorum. Eksikliğini duyduğum tip de bağnaz demokrat. Tür yok oldu galiba —ya da olmak üzere. Demokratın bağnazı nasıl olur, belki ileride tartışma fırsatımız olur.
Tartışılan konuların bir niteliği daha var. Yukarıdaki bir bölümce (paragraf) içinde sezdirmeye çalıştım. Bir bilimsel dalın kendine özgü, yalnız onun uzmanlarını ilgilendiren konular pek ilgi görmez Öğretimağ’da. Her bölümden insana açık bir ortamda bu da doğal. Matematiksel formüllerle dolu bir ileti toplumbilimciyi sıkacağı gibi, son yıllarda moda olmuş, yarın unutulacak uçuk bir felsefi kuram da somut konularda çalışmaya alışmış mühendisi sıkar, sıkabilir. Böyle iletiler de arada bir ortak havuza düşer, ama elini dokunduran pek olmaz. Doğal olarak bunları yazanlar pek kızar bu tutuma. Ortak ağımızda ODTÜ içi trafiğin işlemesi ve sağlık merkezinde sıra beklemenin dışında, daha ‘akademik’ sayılacak konularda yazı yazılmasını isterler. Ama fazla ‘akademik’ düşünen kafa, sağduyudan esaslı bir çelme yer ve bu ileti de pek karşılık görmez. Diyesim, Öğretimağ, kesin sınırları çizilmiş akademik bir ortam değil, ODTÜ öğretim elemanlarının genel ilgilerini yansıtır/yansıtıyor. Yoksa bu kadar uzun erimli olmazdı belki.
Hem Acunağda dolaşıp onun dalgalarıyla boğuşurken karşıma çıkan hem de bağlı olduğum değişik ağlardan sanal ileti kutuma düşen birçok konu oluyor… Okuyup saygı duyuyorum, bazen; bazen de ağzımı bozuyorum. Bazen içimde kalıyor, bazen yazıp tepki gösteriyorum ben de. Konular genellikle eğitimli/okuryazar/aydın kesimin ilgilendiği konular.
Başkalarından doğrudan alıntı yaptığım durumlarda, onların iletilerinde Acunağ’ın sınırlılığı yüzünden yazılamayan Türkçe harfleri doğal olarak düzelteceğim. Ama yazım yanlışlarına dokunmayacağım; kem söz ve kötü yazım sahibine aittir diye.
İngilizce yazan ya da İngilizce metin gönderenler de oluyor. Bunları da doğal olarak Türkçe’ye aktaracağım.
Acunağ denen okyanusu uzun zamandır kulaçlıyorum. Orada sağlıklı, güleryüzlü, çağdaş yaratıklar da gördüm, kokusundan yanına yaklaşılmayan balık leşleri de. Acunağ’da, bulmasını bilene aydınlık ve bilgelik de var, bilmeyene kör inaç, safsata, ilkellik, önyargı ve saplantı da. Her ikisi de insana özgü, her ikisi de insanca. Her ikisi de bize bir şey öğretebilir. Elinde mum, aydınlık arayan ermiş de; elinde benzin bidonu, yakacak insan arayan karanlık yüzlü yobaz da orada. Keşke bu tip günlük yaşantımızdan elini ayağını artık çekse de yalnız karabasanlarımıza konuk olsa…* Ama yarım akıllı olduğu için türünün yok olma yolunda olduğunu anlaması biraz zaman alacağa benzer. Bekleyip görelim.
——-
* Günümüzün yobazı artık demokratlığa soyundu. Değiştim artık diyor. Ama hangi konuda ne kadar değiştiğini, eski yanlışlarıyla yeni doğrularının ne olduğunu bir giz gibi kendine saklıyor. Bayımızın utangaç demokratlığındaki cilanın bozuk olduğu da görülüyor bazen —söylediğinde ya da yaptığında, gazetecilere gülümserken ya da onları azarlarken, başarılı bir görevliyi açığa alırken ya da teröristlerle resim çektirmiş birisini onun yerine atarken… Ama günümüz yobazının utangaç demokratlığı Acunağ’da ortadan kalkıyor. Orada kimliğini kolayca saklayabildiği için, takiye yapmaya, güzel Türkçeyle söylersek, kıvırmaya gerek duymuyor. Maskesini çıkarıyor, karanlık yüzüyle çıkıyor karşımıza. Takkenin altındaki keli saklayamıyor orada.
Recent Comments