Söz uçar, yazı kalır derler eskiden beri. Ama yazı var, yazı var doğrusu. Kimisini ak kağıt üzerinde görürsünüz, dergi ya da kitap sayfalarında. Kimisini kütüphanede, mikrofişin ışığında görürsünüz. Kimisini Acunağ’ın/Internet’in dalgalarına asılmış olarak. Bunların uçup gitme olasılıkları birbirinden farklıdır.

Kimisi cinlik eder, her birine ayrı ayrı yerleştirir ki, okunur okunmaz, okuyanın ya da yazın’ın belleğinden silinmesin diye. İnsanoğlu ölümsüzlük istiyor. Kimisi belinden akan atmıkta arıyor bunu: dirimsel ölümsüzlük; kimisi de düşündüklerini duyumsadıklarını harfe, boyaya, notaya dökerek. Kimisi bir türlüsünü takmıyor, kimisi öteki türlüsünü. Dirimsel ya da düşünsel ölümsüzlük… Bana sorarsanız, ikisi de insan aklının insana ettiği oyun. Kurmaca ikisi de… kimyaya, genlere, düşünce ve duyguya dönüşmüş ölümsüzlüğü ne edeyim ben.

İnsan değişik amaçlarla yazar. Ben eğlenmek için yazıyorum. Ama insanın eğlenmek için yazması, cinsellikte eş bulamayıp kendi kendiyle oynamasına benziyor. Kendim için yazıyorum, ama okunmasını da istiyorum. Onun için, kendimi anlattığım sanatın ölçülerine uygun, böylelikle çekici olmasına çalışıyorum. Yıllar boyu, birtakım numaralar öğrenmişim yazma denen oyuna ilişkin olarak: Düşüncelerimi somutlaştırıyorum, resimsileştiriyorum, benzetmeler kullanıyorum, eğretilemeler de… Abartma, vurgulama, sert, saldırgan dil kullanma, yerine göre sövüp sayma… Sorular soruyorum, dalga geçiyorum karşımdakilerle. Günceli buyur ediyorum bazen, ama çok ağırlamıyorum. Güncelde kalıcı olanı bulmaya çalışıyorum. Ya da durum uygunsa, kasım kasım kasılıyorum ya da öyle gösteriyorum kendimi, dünyayı ben yaratmışçasına. Ama çoğunlukla içten, açık bir dil kullanmaya çalışıyorum. Çabuk anlaşılan, çalıyı dolaşayım derken çağrışımlara, bilgi yüküne takılmayan…

Dil… Dilin karmaşıklığı, her zaman düşüncenin karmaşıklığı değildir. Karmaşık yazar kimisi, ama dünyayı değiştirecek büyük düşünceleri olduğundan değil, kafası karışık olduğundan. Karışık ile karmaşık her zaman aynı şeyler değildir. İletiyse önemli olan, iletişimse, sözü fazla palavraya boğmadan hedefi alnından vurmalı. Ama doğrusu karmaşıklığın her zaman yalınca anlatılamayacağını da biliyorum.

Dil, halkın malıdır; ortak iletişim aracıdır. Küçük bir kesimin kendi aralarında oynadığı bir oyun değil.  Onun için, ağdalı Osmanlıca’dan sonra, Türkçeleşme’nin, dilimizin geçirdiği en önemli serüven olduğunu düşünüyorum. Neredeyse kazandığımız bir savaş… Ufak tefek çekincelerim hep oldu bu konuda. Ama dilimizin şimdiki gelişmesinin, olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyorum. Tıp, hukuk, moda, ticaret gibi ya gelip geçici ya da kanserleşmiş urların çok bulunduğu alanların dışında dilimiz iyi bir bilim, sanat, kültür dili dili oldu. Daha da öteye gitmeli. Hele bilim alanlarında terimleşme sürekli olmalı.

Yazılarımı okumak isterseniz, sağ sütundaki yazı başlıklarını tıklamanız yeter.

3 Comments

  1. Yazmak gerçekten çok güzel ve önemli bir eylem. Yazmaya devam etmenizi temenni ederim.

  2. Dediklerin çok mantıklı hüsocum

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *