Merhaba,
Ben Nimet. Bu yazıda sizlerle 19 Nisan 2025’te Alvin denizaltısı ile Pasifik Okyanusu’na gerçekleştirdiğim ilk dalışımı paylaşacağım. Umarım benimle benzer bir heyecanı sizler de paylaşırsınız.
Dalıştan önceki gün heyecanım başlamıştı. Gülümsemem yüzümdeki yerini almış gün boyu da kaybolmamıştı. Dalıştan önceki akşam yastık kılıfımı hazırladım. Ekstra sıcak tutacak kıyafetler, not defteri, dalış planı, kalem ve her ihtimale karşı birkaç ağrı kesici koyduğum yastık kılıfımı Alvin hangarının üst katındaki kutuya bıraktım. Dalışta alacağımız örnekler için tüpleri de hazır edip dalışa hazırlanmaya çekildim. Gece heyecandan yarım yamalak uyuduğumu ve saatte bir uyanıp “tüh ya daha vakit gelmemiş” deyip tekrar uykuya dalmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sabah kalktığımda heyecandan olsa gerek uykusuzluğa rağmen enerjim çok yüksekti. Sabah 6.30’da hazır bir şekilde ana laboratuvara çıktım. Lab’da Mustafa hocayla dalış hakkında konuştuktan sonra Alvin denizaltısı hangarına gitmeye karar verdik. Tekrar üstünden geçilmesi gereken bir detay çıkmış o yüzden dalış başlangıç vaktinin bir saat ertelemeli olacağını öğrendik pilottan. Beklemek sürdükçe heyecan yerini gerginliğe bıraktı. Vakit varken kütüphaneye geçip tekrar sealog (deniz altında veri girdilerinin tutulduğu sistem) eğitim videosunu izlemeye oturdum. Sonuçta bilim yapmaya gidiyoruz. Bir tur daha izledikten sonra dalışı izlemek için gelen insanlar kıç tarafta (geminin arka tarafı) toparlanmaya başladı. Bol bol fotoğraf çekildik. Bu sıralarda bir pilot balinası gösteri yaparak usul usul geminin yanında dolandı, selamını verdi ve gitti.
Ardından Alvin denizaltısı, geminin kıç tarafında yerini aldı ve ilk önce pilot Benen bindi. Sonra da tepeden bir diğer pilot “observers! (gözlemciler!)” diyerek bilim ekibini çağırdı. İskelede daha tecrübeli ve ikinci dalışı olan Delaware Üniversitesi’nden doktora sonrası araştırmacısı Sam Katz, sancakta ilk dalışı olan ben. Sam ilk dalışım olduğu için önden geçmem için yol verdi ve alkışlarla merdivenleri çıktım. Fotoğraflar için pozumu verip deniz altının içine girip sancak tarafta yerimi aldım. Ardından Sam geldi yerini aldı. Pilot deniz altının kapağını kapattı ve kontrollerini yaptı. Vinç Alvin’i kaldırdı, bir süre havadaydık. Heyecan seviyemi kelimelerle anlatmamın mümkün olmadığı anlardayız. Bu kısımlar dışarıdan izlerken uzun süren içerideyken bir nefes gibi geçen anlarmış. Sonra suya bırakıldık, biraz sallantılı ama eğlenceliydi. Yüzücüleri ve balıkları pencerelerden görebiliyorduk. Yüzücüler sepetin ve Alvin’in son kontrollerini yaptıktan sonra toplab (dalışı koordine eden köprü üstündeki merkez) dalış için onay verdi.
Balast tanklarına su dolmaya başlamasıyla derine doğru inen yolculuğumuz başladı. İnanılmaz ve tarif edilemez bir his, (bu cümleyi çokça kullanacağım). Etraftaki balıklar yavaşça kendini karanlığa ve sonrasında da biyoluminesans yapan canlıların mavi ışıklı geçişlerine bıraktı. Dibe yaklaştığımızda pilot kameraları ve ışıkları açtı. Zeminin kıvrımlı camsı yüzeyleri görünmeye başladı ve az önce tarif edemediğim o his daha da karmaşık bir hal aldı. Okyanus tabanında 2500 metrelerde bir kürenin içinde oturmuş dışarıyı izliyor müzik dinliyorduk.
Ve artık bu kadar turistlik yeter, bilim kısmı başlıyor. İlk ziyaret edeceğimiz baca alanı olan Tica’ya 250m uzaktan dalışa başlamıştık. Yol üstünde sediman örneklemesi yapmaya uygun bir alan olup olmadığını incelememiz gerekiyordu. Kameralar kayda başladı, biz de etrafı inceleyerek ilerlemeye başladık. Artık plaka sınırındaki eksene geldiğimizde hemen solda Tica bizi bekliyordu. Pilot Alvin’i su çıkışının olduğu noktadan rahat örnek alabilecek şekilde park etti. Sam dalış planı hedeflerine göre pilotu yönlendirdi. İlk önceliğimiz titanyumdan yapılma major adı verilen örnekleme şişeleri ile bacadan çıkan sıcak suyu örneklemekti. Ama bir sorun vardı ki, majorları kullanmaya uygun olan iskele tarafındaki kol çalışmıyordu. Pilot, toplab’e bilgi geçti. Yapılabilecek alternatif hamleler konuşulduktan sonra major örneklemesinin yapılamayacağı konusunda ortaklaşıldı. Dolayısıyla ikincil öncelikli hedefimiz olan karışım alanı dediğimiz sıcak suyun ortamdaki deniz suyuyla karıştığı 15-20 derecedeki suyu örneklemeye geçtik. Önce sıcaklık okumaları için sıcaklık ölçen probla hedeflediğimiz örnekleme noktasını bulduk. Ardından niskin adı verilen -titanyum majorlar kadar yüksek sıcaklıklara dayanmasa da -hacimce daha büyük ve 30 derecelere kadar su örneklenebilen şişelere örnekler aldık. Su örneklemeleri bitince, toplab artan vaktimizi biyolojik örneklemeye kullanmamızı önerdi. Pilot örnekleyici kol ile iki tane orta büyüklükte görünen canlı riftialardan alıp Alvin’in sepetine attı. Riftia (kırmızı dev tüp solucanları) örneklediğimiz noktada onlardan daha küçük olan tevnialar gözümüze çarptı ve iki tane de tevnia (diğer bir dev tüp solucanı cinsi) örnekledik. Son olarak iki tane de midye örneği aldıktan sonra artık bir sonraki hedefimiz olan diğer baca Q vent’e gidebilirdik.
Tica’da pilotun park ettiği noktadan kalktık ve eksen üstünde ilerlemeye başladık. Tica’dan henüz çok uzaklaşmadan kayaç örneklemesi görevimiz için de bir noktada basalt toplamaya çalıştık ancak ya çok büyük parçalar ya da çok küçük ufalanan parçalar çıkınca bu bölgede örnekleme yapmaktan vazgeçtik. Tekrar hareket etmeden, artık dalış başlayalı 3 saati geçtiği için acıktığımızı fark edip bir yemek molası verdik. Önceki günden hazırlanan fıstık ezmeli reçelli sandviçlerimizi yiyip minik bir piknik yaptık, tekrar ediyorum, OKYANUS TABANININ 30 cm üstünde belki de :)). Hazır mola vermişken artık üşümeye başladığımı fark edip birer kat kıyafet giydim. Dipte deniz suyu sıcaklığı 2 derecelerde olduğu için dalışta vakit geçtikçe kürenin içi de soğumaya başlıyor, bu yüzden de ekstra kıyafetlerle hazırlıklı gelmek gerekiyor. Her neyse, sonra yolumuza devam ettik. Benim tarafımdaki pencereden turuncu sediman veya bakteri matı ile kaplanmış kayaç parçaları gördük ve durup bir iki basalt topladık. Sediman ise örnekleme için yeterli miktarda yok gibi görünüyordu, notumuzu aldık ve devam ettik. Q vent’e ulaştığımızda hızlıca sıcaklık ölçümleri yaptık ve kayıt aldık. Artık bataryamız azalmış ve deniz altında geçirebileceğimiz vaktin sonuna geliyorduk. Pilot, toplab ile tekrar iletişim kurdu ve çıkışa hazır olduğumuzu bildirdi.
Eksen üstünden çıkınca off-axis’te ağırlıkları bırakıp yüzeye yolculuğumuzu başlatmak için uygun olan ilk noktada durduk. Toplabden de yüzeye çıkış için son onayı da alınca, pilot ben ve Sam’e ağırlıkları bırakmak için gerekli tuşlara basabileceğimizi söyledi. Sırayla önce sancak sonra iskele tarafındaki ağırlıkları bıraktıktan sonra altımızda deniz tabanı giderek kaybolmaya başladı ve kamera kayıtlarını kapattık. Çıkış esnasında toplab’e alınan örneklerle ile ilgili bilimsel rapor verilmesi gerekiyor ve bu raporlama iskele tarafındaki daha tecrübeli olan kişinin işi, yani Sam’in. Sam toplab’e yaptığımız sıcaklık ölçümlerini, su örneklemelerini, kaya ve biyolojik örneklemelerini rapor ettikten sonra yolculuğun tadını çıkarmak için kahvemizi bardaklara doldurup biraz daha bioluminescence izledik. Önve dışarıdaki ışık miktarı artmaya başladı ve sonra termoklin (sıcaklığın hızlıca değiştiği katman) tabakasından geçerken suyun dans ettiği manzara başladı. Artık yüzeye çok yaklaştık demekti bu. Sonra deniz altının üstünde bulunan kameradan Atlantis araştırma gemisinin burnunu (gemi baş kısmı) ve kontroller için yüzücüleri getiren mini botu gördük.
Yüzücüler kontrolleri yapıp sepeti emniyetledikten sonra bağladıkları bir halatla gemiye doğru çekilmeye başladık. İşte tam da bu sıralarda, dalgaların ve sallanmanın da yardımıyla riftia ve tevnialar sepeti terk ettiler. Oksijen veya güneş ışığı, kendi ortamlarına uygun olmayan bu iki ana koşuldan biri onları buna itmiş olmalı. Yüzücüler vinci Alvin denizaltına bağladı ve işte tekrar havadaydık. Küreden çıkmamıza çok az kalmıştı ama kürenin içinde geçen 6 saati doldurmuş olmamıza rağmen bir yanım da hiç çıkmak istemiyordu. İlk dalışım olması şerefine küreden çıkış için ilk bana yol verildi. Saatlerdir oturmaktan olsa gerek dizlerim kilitlenmişti bile, küreye içimden veda edip dizlerimi biraz esnettikten sonra merdiveni tırmandım ve kıç tarafta bekleyenlere kocaman bir gülümseme ile el salladım.
Gelenek olarak ilk dalışından sonra herkese buz dolu 3 kova su dökülüyor. İndiğimde buz dolu kovalar hazırdı ve hatta fazla buz dolulardı, fikrimce. Bir de bir sürpriz faktörü varmış ki gözüme lab gözlüğü takıldı. İlk iki kova soğukluğunu atlatmaya çalışırken ekip arkadaşımız Suna’nın elinde daha hafif olduğunu anladığım kovasıyla yaklaşırken ılıktır diye ümit etmiştim. Ama Suna’nınki de buz gibiydi ve içinde tüp ve pipet uçları vardı. Lab gözlüğünün sebebi buymuş meğer. Ama hiçbir şey moralimi bozmadı bozamazdı. Hayatımın en güzel günüydü. Arkadaşlarımla sarılıp fotoğraf çekildikten sonra hemen üstümü değiştirmeye gittim. Biraz kendime geldikten sonra bilim bizi çağırıyor diyerek gözlerimin önünde alınan örnekleri işlemek üzere lab’a koştum. Tarif edilemez hislerle dolu bir gündü.
Önceki günden kalan uykusuzluğu ve dalışın yarattığı eklem ağrıları bir kenara, bu akıl almaz tecrübeyi hayatım boyunca 32 diş gülerek anlatacağıma eminim.
İlk dalışlarını gerçekleştirecek olan diğer ODTÜ DBE ekip arkadaşlarımızın dalış yazıları da takip eden günlerde geliyor. Bizi takipte kalmayı unutmayın.






