-Batuhan
4 Nisan 2017 günü Mustafa Hoca, ben ve pilotumuz Phil Forte Alvin’in 4880 numaralı dalışını gerçekleştirdik. Dalış öncesi, sırasında ve sonrasında hissettiğim heyecan, merak ve tabii ki hafif gerginliği biraz daha sindirdikten sonra yazmak istiyorum. Bu yazıda 2500 metre derinlikte gözlemlediklerimiz ve yaptığımız işlerden bahsedeceğim, eğer internet bağlantımız yüklememize izin vermiş olursa Alvin’in kamerasından bazı fotoğraflar da göreceksiniz.
Alvin, 3 kişilik bir denizaltı; bir pilot iki gözlemciye temel hareket imkanını sağlayan hacme sahip titanyum bir küre. Bu kürede üç adet büyük iki adet küçük pencere mevcut. Bu pencerelerden biri hemen pilotun önünde, pilota oldukça geniş bir görüş alanı sağlıyor, pilot penceresinin hemen yanında aynı büyüklükte bir iskele bir de sancak penceresi mevcut. Bir de gözlemcilerin yan taraflarında birer küçük pencere yer alıyor, bunlarla aşağı ve yan tarafları görebiliyorsunuz. Alvin’in yerleşim planı pilot ortada, tecrübeli gözlemci iskele tarafında daha az tecrübeli gözlemci sancak tarafında oturacak şekilde. Doğal olarak (Mustafa Hoca’nın dördüncü dalışı) bu dalışta ben sancak gözlemcisiyim. Sancak gözlemcisinin görevi not tutmak ve sancak kamerasını yönetip kayıt almak, bu arada hemen belirteyim, Alvin’de tüm kayıtlar başlangıç meridyeni saati (GMT) baz alınarak tutuluyor Atlantis’in bulunduğu bölge bu saatten 6 saat geri, Türkiye 3 saat ileri.
Dalışa geçecek olursak, GMT ile saat 14:03’te Alvin ile beraber denize indirildik, kapak kapatıldı, son kontroller yapıldı ve 14:07’de dalışa geçtik. Etrafımızı güzel bir mavilik kapladı, 218 metre derinlikte etrafımız zifiri karanlık oldu. Bu arada, Mustafa Hoca elektrokimya ölçümlerini yapacak elektrotları (bu konu hakkında mutlaka bir yazı yazmalı, çok ilgi çekici bir konu) denemeye koyuldu fakat bir bağlantı problemi olduğunu farketti. Bu arada sancak kamerasının bağlantısını da kaybettik ama bazı güç kaynaklarını açıp kapayarak (ve şansın da yardımıyla) kamera geri geldi. Saat 15:26’da bazalt kaplı zemini gördük, derinlik 2502 metre, Biovent isimli bacaya oldukça yakınız.
Lav akıntılarının izlerini taşıyan bazalt zeminde türünü bilmediğim hidralar göze çarpıyor, bu canlılar yere sabit, sudaki parçacıkları filtre ederek besleniyorlar, sıcak su kaynakları onlar için de önemli tabii ama hayati önem taşımıyor, üst su kolonundan düşen ve akıntıyla getirilen parçacıklar da onların yaşaması için yeterli. Biovent’e yaklaştıkça zemini Bathymodiolus thermophilus türü midye grupları kaplamaya başlıyor, onların üzerinde de tahminen bakteriler tarafından oluşturulmuş matlar var; ve bu gruplar arasında ölü Dev Tüp Solucanlarına (Riftia pachyptila) ait tüpler göze çarpıyor. Mustafa Hoca’nın aktardığına göre 8 yıl önce bu bölge dev tüp solucanları ile ve kaplıymış. Bacaların çevresindeki komüniteler bir çeşit süksesyon ile zaman içinde değişmekte. Bir baca oluşmaya başladığı zaman baca üzerinde ilk Tevnia jerichonana cinsi tüp solucanları görülüyor. Ardından sıcaklık ve sülfid konsantrasyonu biraz düşmeye başladığında Riftia pachyptila yani dev tüp solucanları baskın tür haline geliyor, sülfid akışının azalması ve sıcaklığı zamanla düşmesi Riftialar için kötü haber, sağlıksızlaşıp ölüyorlar ve onların yerini midyeler alıyor. Tabii tüm bu canlılar etrafında bakteri matları, yengeçleri ve diğer eklembacaklıları hemen her zaman gözlemlemek mümkün. Benim gördüğüm kadarıyla balıklar Riftia çalılarını tercih ediyor.
Biovent’in taban kısmında gözleme devam ediyoruz, her yer ölü riftialarla ve onların yerini almış olan midyelerle kaplı. Üzerinde demir oksitleyen bakterilerin yaşadığı “paslı” dev tüp solucanı arıyoruz, bu bölgede görece bol miktarda karides gözümüze çarpıyor (yarım saatte 6 tane), ölü riftialar arasından bakteri örnekleri için vakumla su çekip (slurping deniliyor) ölü riftia örneklerini sepetimize yerleştirdikten sonra karides tuzağımızı buraya yerleştirmeye karar veriyoruz.
Saat 16:34’te tuzak yerine konuluyor, bu arada tüm bu işlemler oldukça vakit alıyor, robot kolların kontrolü büyük bir ustalık gerektiriyor pilotumuz Phil bu konuda başarılı. Biovent’in zirvesine doğru yükselmeye başlıyoruz, zirveye doğru tırmanırken beyaz bakteri matlarıyla kaplı alanlar görüyoruz. 16:50 civarı bacanın zirvesine ulaşıyoruz. Buradan “major sampler” adı verilen, haznesi ve haznesine giden yollar titanyumdan yapılmış örnekleyici ile sıcak su kaynağından örnek alacağız. Hidrotermal kaynaklardan çıkan su deniz suyundan oldukça farklı özelliklere sahip. Magmaya yakın çatlaklarda aşırı ısınan deniz suyunda bol bol sulfid bulunuyor ayrıca asitliği oldukça yükseliyor ve metalller çözülüyor, suyun sıcaklığı yüksek basınç altında 300 santigrad dereceden yüksek olabiliyor. Ve basınç sebebiyle kendine çatlaklardan bir yol bularak denize doğru fışkırıyor. Bu fışkırma devam ettikçe su kaynağı etrafında metaller ve sulfid bileşikleri çökelmeye başlıyor ve baca oluşuyor. 16:55’te sıcak su kaynağından kırmızı örnekleyici ile örnek almaya başlıyoruz. Örnekleyici üzerindeki sıcaklık sensörü 315 °C’yi gösteriyor.
Örneklemeyi tamamladıktan sonra biovent etrafında keşfe devam ediyoruz. Baca üzerindeki sıcak su çıkışlarından birinde sağlıklı bir dev tüp solucanı grubu ile karşılaşıyoruz. Sülfid kaynağına oldukça yakın olan bu dev tüp solucanları simbiyotik bakterilerine yeterince sulfid ve oksijen gönderip sağlık bir şekilde yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Bu çalı etrafında balık ve yengeçlere de rastlıyoruz. Buradan pirit adı verilen (aptal altını da deniyor), FeS2 kimyasal formülüne sahip parlak sarı görünüşlü bir kaya parçası örnekliyoruz, ardından dev tüp solucanı örneklerini de sepete yerleştirip Tica isimli bacaya doğru yola koyuluyoruz saat 17:10, derinlik 2502 metre. Burada pembe-beyaz renkli balıklardan bol miktarda mevcut. Balıkların türü çok yüksek olasılıkla Thermarces cerberus.
Güneydeki Tica’ya doğru yol alırken pilotların Flea Vent dediği, literatürdeki adı Q vent olan (bu konuda tartışma sürüyor, eski bir bacanın “sönmesi” ile yakın bir zamanda bu hale gelmiş bir alan da olabilir, bu bölgenin coğrafyası on yıllar içinde bambaşka bir görünüme bürünebiliyor) bölgeye yaklaşıyoruz, 17:36’da kaydedilmiş gözlem notlarımda bölgede hayvanların göze çarpmadığını, muhtemelen demir pası olabilecek turuncu bir tabaka ile kaplı olduğunu yazmışım. 17:40 ile 17:50 arasında etrafımızdaki manzara çok ilginç, etrafa turuncu hakim, bazı sıcak su çıkışları fark ediyoruz (bunlar siyah değil, aşırı sıcak da değiller yaklaşık 70-80°C). Bu sıcak su kaynakları etrafında oldukça kalın beyaz bakteri matları dikkatimizi çekiyor ve bu matlar üzerinde küçük tüneller. Biraz daha dikkatli baktığımızda Alvinella cinsi, Türkçe adı Pompei solucanı olan poliketleri görebiliyoruz. Bu hayvanlar çok yüksek sıcaklıklarda yaşayabiliyor, yaşadıkları tüpler içinde yapılan ölçümlerde rekor 80 °C. Bu canlılar kırmızı dokunaçlarıyla etraftaki bakteri süzerek besleniyor.
Bu bölgede elektro kimya ölçümü çok istesek de sinyal problemi nedeniyle gerçekleştiremiyoruz. Ama koordinatlarını not ediyoruz ki diğer dalışlarda buraya uğranılsın (ki uğranılıyor da, Alvin’in 4881 numaralı dalışında bölgeden kaya örnekleri getiriliyor. üzerini kaplayan şeyin demir pası olduğundan emin gibiyiz, yer yer demir oksitleyen bakterilerin varlığına işaret eden matlar da var; buraya yoğunlaşmaya devam edilecek). Yeşil “major sampler” ile buradaki sıcak su kaynağından örnek almaya karar veriyoruz, demir içeriği oldukça yüksek olabilir. Saat 18:00’da yeşil örnekleyici örnek almaya başlıyor, sıcaklık sensörü 77°C’yi gösteriyor.
Bu arada, Alvinella’lar yuvalarından çıkıp süzmeye devam ediyor, bazıları örnekleyicinin borusuna sarılıyor. 18:05’te örnekleyiciyi yerine koyup bu bölge etrafında keşfe devam ediyoruz. 18:36’da Flea vent bölgesinden ayrılıp Tica’ya doğru yolumuza devam ediyoruz. Sancak tarafı penceresinden aşağıdaki lav akıntısı kalıntılarını izlemek çok güzel, yer yer cam gibi parlıyor. Yüzeye çıkan magma çok hızlı soğuduğunda Kristal oluşturmaya fırsat bulamıyor ve obsidyen adı verilen cama dönüşüyor. Deniz dibi de bu tarz oluşumu gözlemek için en iyi yerlerden biri, tadını çıkarıyorum. Derken, gözümün köşesine suda süzülen beyaz bir leke takılıyor, sanki bir hayalet süzülüyor gibi. Bir ahtapot olduğunu ayırt edebildikten hemen sonra kafasının çevresindeki kanat benzeri yapıyı kelebek gibi (daha çok Disney’in sevimli fili Dumbo gibi) çırptığını görüyorum! Bu, çoğu pilotun bile tanık olmadığı görüntüyü yakalamak için çok çabalıyorum ama Yeti görüntülerinden hallice bir kaç saniyelik bir video elde edebiliyorum. Aşağıda o videodan bir kare mevcut. Saat 18:46. Ahtapotun cinsi de çok yüksek ihtimalle Grimpoteuthis, Amerikalılar ona Dumbo Ahtapotu diyor.
18:56’da Tica Bacası’na varıyoruz. Bir çok ölü dev tüp solucanı grubu göze çarpıyor. Bunun dışında, eteklerinde sağlıklı dev tüp solucanları olan bir hidrotermal bacanın tepesine oturmuş, beyaz bir arı kovanına çok benzeyen bir Alvinella yatağı görüyoruz. Su kolonunda bol bol parçacık asılı, akıntıyla savruluyor. 19:13’te Tica bölgesinden Bio9 Bacası’na doğru hareket ediyoruz.
19:23’te Bio9’a varıyoruz. 19:29’da Bio9’nın zirvesine yükselip siyah hidrotermal sıvı püskürten bacaları izliyoruz, denizaltının koluyla dokunduğumuz an bir parçası yıkılıyor, çok sağlam yapılar değiller. Yıkılmanın etkileri geçip parçacıklar dağıldıktan sonra 19:40’ta örnek almak üzere mavi “major sampler”I kullanıyoruz. Sıcaklık sensörü 355°C’yi gösteriyor.
Planımızda Beverley’in demir oksitleyen bakteriler üzerine yaptığı çalışması için “paslı” dev tüp solucanı toplamak olduğundan bahsetmiştik ancak bulduğumuzdan henüz emin değildik, dalışımızın son durağı olan P-Vent isimli bacaya gitmeden önce tecrübeli pilotumuz Phil bize dev tüp solucanı açısından zengin bir köşe olduğundan bahsetti. Alvin’in bataryalarında da yeterince enerji olduğundan oraya gitmeye karar veriyoruz. Bio9 bacası etrafında ufak bir turun ardından güney eteklerinde bir köşenin sağlıklı dev tüp solucanlarıyla kaplı olduğunu gördük. Oraları kurcalarken görmeyi pek beklemediğimiz Tevnialardan bir tane gördük, o kadar Riftia arasında yaşamaya devam eden bir erken kolonici. Bu bölgenin de elektrokimya ölçümlerinin yapılması iyi olur diye koordinatları ve bakış açımızı dalış raporumuza kaydediyoruz . Tevniayı aşağıdaki fotoğrafta Alvin’in parmakları arasında görebilirsiniz.
Bölgede biraz daha dolaşırken bir grup ölü tüp solucanının ardından sonunda aradığımızı buluyoruz! Üzerinde ince turuncu bir tabaka olan gerçek paslı dev tüp solucanları. Paslı olmaları dışında oldukça sağlıklı görünüyorlar, çalının içerisindeki sıcaklığı ölçüyoruz 7°C, Riftia için oldukça düşük bir sıcaklık. Ve pasın grubun bir tarafında biriktiğini gözlemliyoruz, bu da oldukça ilginç. Koordinatları kaydediyoruz, paslı tüp solucanı örneğini sepetimize yerleştirip o bölgeden ayrılıyoruz; hedef P-vent.
20:47’de P-vent’e varıyoruz. Hem Alvin’İn hem bizlerin enerjisi azalmış olduğundan bu baca etrafında biraz dolaşarak yükseliyoruz ve suyun 2500 metre altında olmanın tadını çıkarıyoruz. 20:53’te Atlantis ile irtibata geçip (radyo değil akustik dalgalar yoluyla, bu da çok ilginç ve bir başka yazının konusu) yüzeye çıkış için izin istiyoruz. Dalış planındaki elektro kimya ölçümleri hariç bütün hedefleri gerçekleştirmiş, sepetimizi doldurmuş ve bu seferin diğer dalışları için oldukça değerli örnekleme alanları keşfetmiş olmanın mutluluğu ve Phil’İn müzikleri eşliğinde yüzeye doğru tırmanmaya başlıyoruz…
Alvin’in çektiği tüm görüntüler University of Delaware-George Luther / NSF / DSV Alvin / WHOI izinleriyle blogumuzda paylaşılmaktadır.
Batu harika bir deneyim bu.. Seni ve Mustafa Hocamızı kutluyorum..
Sevgiler
Sevgili Mustafa Hocam ve Batuhan,
Harika paylasımlarınızı Pasifik’te baska bir seferden heyecanla takip ediyorum.. Tebrikler..
Sevgiler