Views: 534
İnsanlar, cinsiyetleri ne olursa olsun sevimli görünen şeylere duygusal açıdan daha fazla bağlanıyor. Hatta bunun bir canlı olmasına bile gerek yok. Sadece diğerlerinden daha sevimli bir görüntüye sahip olduğu için çok satılmış otomobiller bile var. Öyleyse hepimizde bulunan bu eğilimin bir sebebi olmalı. Aslında bu sevgimizin altında yine türümüzün devamlılığı için duyduğumuz dürtü yatıyor. Sevimli şeylere çekiliyoruz çünkü örneğin bebekleri sevimli bulmasak belki de kimi zaman onlara katlanmamız mümkün olmayabilirdi. Bu konudaki zaafımız bebeklerle ilişkimizde bizi daha hassas ve daha fazla sorumluluk sahibi olmaya zorluyor. Yani sevimli görünen şeylerin bir tür doğal yaşam sigortasına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Hatta araştırmalar insanların sadece kendi türündeki bebeklere değil, tüm canlıların yavrularına karşı aynı duyarlılığı sergilediğini gösterdi. İşte bu nedenle sevimli görünen şeylere karşı bir yatkınlığımız var. Zaten sevimlilik kriterleri de yine minik yavrulardan yola çıkarak oluşturduğumuz şeyler: büyük gözler, vücuda oranla büyük görünen bir kafa, tombul yanaklar gibi belirteçler beynimize “sevimlilik göstergesi” olarak kazınmış. Bunlarla karşılaşmak, beynimizde mutluluk ve coşku hissiyle bağdaştırılıyor ve bu hisleri yaratan salgılar ortaya çıkıyor. Aynı esnada beyinde bulunan glutamat alıcıları, hiçbir sebep yokken ödül ve eğlence beklentisine ait bilişsel devreleri harekete geçiriyor. Bu da sonuçta sevimli şeylerle karşılaştığımızda çok daha iyi hissetmemize sebep olup, onları sıkça görmek istememizle sonuçlanıyor.
Yazar: Tuna Emren, Popular Science Türkiye, Mart 2017, s.94.