Acıkınca Neden Sinirleriz?

Views: 277

Yediğimiz besinlerde bulunan karbonhidrat, yağ ve proteinler sindirim sürecinde yapı taşlarına ayrılır ve yaşamımız için gereken enerji bu yapı taşlarından sağlanır. Ancak en son yediğimiz andan itibaren bu yapı taşlarının kandaki oranı yavaş yavaş azalmaya başlar. Bunlar arasında özellikle karbonhidratın yapı taşı olan glikoz, beynimizin işlevlerini yerine getirmesi açısından çok önemlidir.

Uzun süre aç kaldığımızda vücudumuzun direnci azalır. Kandaki şeker seviyesinin düşük olması dikkatimizi toplamamızı zorlaştırır, hatta kimi durumlarda konuşurken sözcükleri karıştırmamıza neden olur. Bunların yanı sıra beynimiz, kandaki glikoz miktarını yükseltmek amacıyla bazı organlara hormon salgılamaları için emir verir. Bu hormonlar arasında stres hormonu olan adrenalin de vardır. Adrenalin yaşamımızın tehlikede olduğu durumlarda savaşma ya da kaçma kararı vermemizde etkili olan bir hormondur. Acil durumlarda insanların birbiriyle yüksek sesle konuşmasında bu sıra dışı durumlardaki adrenalin salgısı etkilidir. Ayrıca açlık sırasında beyne salgılanan nöropeptid Y adlı kimyasal da beyindeki farklı almaçlara (algılayıcılara) etki ederek açlık ve öfke durumlarının düzenlenmesinde görev alır.

Tüm bu etkenler toplumsal kabullere uygun bir biçimde davranmamızı zorlaştırır. Sonuç, genellikle başkalarını terslemek, olmayacak şeylere kızmak şeklinde ortaya çıkar. Üstelik aç kalma süremiz arttıkça bu tür duygusal tepkilerimizin yoğunluğu da artar.


Yazar: Pınar Dündar, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 2017, s.62-63.


“Az Uyuyunca Neden Acıkırsınız?”: http://www.bbc.com/turkce/haberler-39888595

SUSUZ BEDEN

Views: 125

Vücudumuzun %55-65 kadarını oluşturan su, beynimizin düşünmesine, kanımızın akmasına, kaslarımızın hareket etmesine yardım eden çok önemli bir kimyasal madde. Peki ya yoğun bir bisiklet antrenmanında ter attığınızda, bütün günü plajda geçirdiğinizde ya da susuzluğunuzu görmezden geldiğinizde neler oluyor? Dehidrasyonun [Susuzluk] etkisi herkeste farklı. Ne kadar egzersiz yaptığınıza, ortam sıcaklığına, normalde ne kadar terlediğinize bağlı olarak değişebiliyor fakat tehlikeli etkileri anında görülebiliyor.

  1. Aşama: SUSUZLUK – Su kaybı vücut ağırlığının %2’si.

77 kiloluk bir insanda bu kabaca yarım litreye denk geliyor. Sıcak bir odada hiç su içmeden bir saat kickbox çalışarak bu kadar su kaybedebilirsiniz. Etkileri: Susuzluk baş gösterdiğinde vücudunuz geri kalan tüm neme sımsıkı sarılıyor. Böbrekleriniz mesanenize daha az su gönderince idrarınızın rengi koyulaşıyor. Daha az terliyorsunuz, o zaman da vücut sıcaklığınız artıyor. Kanınızın kıvamı değişiyor, daha yoğun bir hal alıyor. Oksijen düzeyini koruyabilmek için nabzınız hızlanıyor.

  1. Aşama: BAYILMA – Su kaybı vücut ağırlığının %4’ü.

77 kiloluk bir insanda bu 3,1 litreye tekabül ediyor. Aşırı sıcakta hiç su içmeden üç saat boyu pedal çevirmekle ya da iki gün susuz kalmakla kabaca eşdeğer. Etkileri: Kanınız o kadar yoğunlaşmış ki kan dolaşımında azalmaya, bu da teninizin buruşmasına yol açıyor. Tansiyonunuz düştüğünden bayılma riskiniz artıyor. Artık neredeyse hiç terlemiyorsunuz, ter gibi bir serinleticiden yoksun kalınca da aşırı sıcaklamaya başlıyorsunuz.

  1. Aşama: ORGAN HASARI – Su kaybı vücut ağırlığının %7’si.

77 kiloluk bir insanda hemen hemen 5,5 litreye karşılık geliyor. Bu kadar ter yitirmek için sekiz saat boyunca hiç su içmeden yoğun yoga yapmanız gerekir. Etkileri: Vücudunuz artık tansiyonu korumakta zorlanıyor. Hayatta kalmak için de hayati olmayan organlara, örneğin böbreklere ve bağırsaklara kan akışını yavaşlatıyor. Bu da organ hasarına yol açıyor. Kanınızı süzecek böbrekler olmadan hücresel atıklar hızla birikiyor. Resmen bir bardak su bulamazsanız ölecek haldesiniz.

  1. Aşama: ÖLÜM – Su kaybı vücut ağırlığının %10’u.

77 kiloluk bir insanda 7,7 kiloya eşdeğer. Beş gün boyunca hiç su içmemekle veya 32 derece sıcaklıkta 11 saat durmaksızın koşmakla aynı şey. Etkileri: Hemen su içmeniz gerek. Dışarısı sıcaksa, kontrolden çıkmış vücut sıcaklığı hayati organlarınızın aşırı ısınma riskiyle karşı karşıya kalması demek. Bu durumda muhtemelen karaciğer yetmezliğinden öleceksiniz. Ama dışarısı normal sıcaklıktaysa, kanınızda toksik maddeler birikecek ve adli tıp raporuna böbrek yetmezliğinden öldüğünüz yazılacak.


Yazar: Claire Maldarelli, Popular Science Türkiye, Mart 2017, s.36.

Bir Şey Okurken Neden Uyuya Kalırız?

Views: 5199

Uzmanlara göre bir şey okurken uyuyakalmanın pek çok nedeni olabilir. Örneğin, kitap okumayı genellikle akşam saatlerine ya da yorucu, enerji gerektiren etkinliklerin ve işlerin sonrasına bırakırız. Bu anlar aynı zamanda büyük olasılıkla yorgun hissettiğimiz anlardır. Derken, rahat bir koltuğa oturur ya da yatağımıza uzanır, kitabımızı okumaya başlarız. Bir yandan vücudumuzun rahat bir konuma geçmesi ve kaslarımızın gevşemesi, diğer yandan yorgunluk uyku için gerekli ortamı hazırlamış olur. Bir de elimizdeki kitap sürükleyiciyse kendimizi kitabın hayal dünyasına kaptırır, kaygı ve sıkıntılarımızdan uzaklaşmış olarak uykuya geçeriz.

Okurken uyuyakalmamıza yol açtığı düşünülen bir diğer neden ise gözlerimizin sayfanın bir yanından diğer yanına düzenli olarak gidip gelmesi ve bu sırada beynimizin sözcükleri anlamlandırmaya çalışması. Göz kaslarımızın ve beynimizin yorulmasına neden olan bu durumun da bizi dinlenmeye, dolayısıyla uyuma yönlendirdiği düşünülüyor.


Yazar: Pınar Dündar, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 2017, s.62.


Bu yazıya ek olarak ben de şunu merak ediyorum: yatmadan önce okunan kitaplar, çocuklarımızda “kitap sadece uykuya dalmak için kullanılan bir araç” algısı yaratıyor olabilir mi? Bu alışkanlık haline geldiği için 100 sayfalık bir kitap bir türlü bitmek bilmiyor olabilir mi? Ne dersiniz; sabahın erken saatlerinde çocuklarımız uyandığında ya da kahvaltılarını yaparken kitap okumamız/okutmamız, daha verimli bir kitap okuma alışkanlığı kazanmalarını sağlayabilir mi?

Bir İnsanın Kan Grubu Değişebilir Mi?

Views: 19500

Kan grubu kalıtsal olarak belirlenen özelliklerimizden. Kırmızı kan hücreleri üzerindeki antijenlerin ve kan plazmasındaki antikorların türüne göre kan grubu sınıflandırma çeşitleri var. Bunlardan en bilineni ABO sistemi ile Rh sisteminin birlikte kullanıldığı sınıflandırma.

Kan hücrelerinin büyük kısmı bazı kemiklerin içindeki boşluklarda bulunan ve süngerimsi bir yapıya sahip olan kemik iliği tarafından üretilir. Bir insanın kan grubu kemik iliği nakli sonrası değişebilir. Kemik iliği nakli, bazı kan ve kemik hastalıkları ile bazı kanser türlerinin tedavisinde kullanılan bir yöntemdir.  Kemik iliği naklinde hastaya önce yüksek dozda kemoterapi ya da radyasyon verilerek kendi kemik iliğinin işlevini kaybetmesi sağlanır ve hastalıklı kan hücreleri yok edilir. Daha sonra vericiden alınan kemik iliği kök hücreleri hastaya nakledilir. Kan hücreleri nakilden sonra vericiden gelen kemik iliği tarafından üretildiği için hastanın kan grubu birkaç hafta içinde vericinin kan grubuna döner. Kemik iliği nakli için hasta ile verici arasında doku uyumu olması çok önemlidir. Bunun için kan gruplarının değil, beyaz kan hücrelerinin yüzeyinde bulunan antijenlerin (HLA) uyumlu olup olmadığına bakılır. İlik naklinin yanı sıra çok nadir olsa da bazı hastalıklar kan grubunun değişmesine neden olabilir. İlaveten, sonuçları 2015 yılında Journal of the American Chemical Society dergisinde yayımlanan bir araştırmada bilim insanları kırmızı kan hücrelerinin yüzeyindeki A ve B antijenlerini uzaklaştıran bir enzim keşfetti. Bu gelişme gelecekte kan grubunun yapay olarak değiştirilebileceği anlamına gelebilir.


Yazar: Tuba Sarıgül, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 2017, s.61-62.