2- Lisans Eğitimi-ODTÜ Giriş Sınavı
Değerli Öğretim Üyeleri
12 Temmuzda yapılacak rektörlük seçimlerine ilişkin olarak özgeçmiş-altyapı ve örgütlenmeye ilişkin görüşlerimi ilk iletimde sizlerle paylaşmıştım. Bu iletiye ve diğer bilgilere yan menudeki bağlantılardan ulaşabilirsiniz. İlk iletimde de belirttiğim gibi i)lisans eğitimi, ii)lisansüstü eğitim, iii)araştırma ve iv)topluma hizmet sırası ile, bu ve takip eden haftalarda ele almak istediğim konular. Konulara geçmeden evvel, değineceğim hususların büyük bir kısmının Üniversitemiz Stratejik Plan’ında yer aldığını belirtmek isterim. Bu açıdan temas edeceğim hususların bir önceliklendirme olarak değerlendirilmesi doğru olacaktır.
Bu iletinin konusu yukarıda verilen sıra içerisinde lisans eğitimi olup, konu iki kısımda ele alınacaktır. Önce konunun üniversite öncesi eğitime yönelik yönleri, takiben de (önümüzdeki hafta) Üniversitemiz uygulamaları konu alınacaktır.
Lisans eğitiminde en önemli sorunlarımızdan biri öğrencilerimizde ilk iki yılda görülen motivasyon kaybıdır. Hepimizin bildiği bu husus rakamlarla ifade edildiğinde çok daha çarpıcıdır. İlk yıl başarısız öğrencilerimizin oranı 2009 yılında % 50 iken, oran aradan geçen 5 sene içersinde daha da gerilemiş 2014 yılında % 77’ olmuştur. İlk yıllarda gözlenen motivasyon kaybı ve performans düşüklüğünün kökenlerini Üniversitemiz içinden daha çok üniversite öncesi eğitimde aramak daha gerçekçidir.
Bildiğimiz üzere, üniversitemize öğrenci kabulü çoktan seçmeli bir sınavla yapılmaktadır. İlk uygulaması 1962 yılında yapılan[1] çoktan seçmeli giriş sınavı, 70’lerde yaygınlık kazanmış ve ODTÜ bu sınava diğer Üniversitelerden daha geç bir şekilde 1975 yılında katılmıştır. Sınav, uzun yıllar lise son öğrencilerine uygulanmış ve bir seçme yerleştirme sistemi olarak başarılı olmuştur. 2000’lerde yapılan değişiklik ile sınav gene lise son sınıfta muhafaza edilmiş, ancak çoktan seçmeli yeni bir sınav ortaokul düzeyinde uygulamaya konmuştur. 2011 yılında tekrar kapsamlı bir değişiklik yapılmış ve 4+4+4 sistemine geçilmiştir. Bu sistemde sınav uygulaması bir önceki evreye görünürde çok benzerdir. Ancak okula başlama yaşının erkene alınması ile çoktan seçmeli sınav öğrencilerimize daha erken yaşta 12-13 yaşlarında uygulanmaya başlamıştır. Kısaca başlangıçta 17-18 yaş düzeyinde uygulanan çoktan seçmeli sınav, 2000’ lerde 15-16 ‘ya 2011 de de ( coğumuzun aşına olduğu tarzda ifade edecek olur isek ilkokul sona) 12-13 yaşlarına çekilmiştir.
Sonuç olarak, mevcut durumda üniversite öncesi eğitimimiz 12-13 yaşlarından başlayarak çoktan seçmeli sınav odaklı olarak 17-18 yaşa kadar devam etmektedir. Bu oluşumun dışında kalmaya çalışan “International Bacaloria”(IB) gibi programlar olmakla beraber bu uygulamalar azınlıktadır. Çoktan seçmeli sınav odaklı bir alışkanlıkla Üniversitemize gelen öğrencilerimizin klasik sınav uygulamaları karşısında boşluğa düşmelerini yadırgamamız gerekir. Herhalde motivasyon kaybının önemli bir nedeni karşılaştıkları ve adapte olmakta zorlandıkları bu sistem değişikliğidir.
Çoktan seçmeli sınav elbetteki bir ölçme değerlendirme yöntemi olarak geçerli bir yaklaşımdır. Nitekim sınav, üniversiteye girişte 2000’li yıllara kadar başarı ile uygulanmış ve çok iyi sonuçlar alınmıştır. Ancak bugün geldiğimiz nokta itibari ile 12-13 yaşından beri uygulana gelen çoktan seçmeli sınav odaklı eğitim, gençlerimiz üzerinde telafisi zaman alacak ciddi hasarlar oluşturmaktadır. Görüştüğüm bazı eğitimci hocalarımız küçük yaştan beri uygulanan böyle bir sistemin, aklımıza gelenlerin de ötesinde çok daha ciddi sorunlara yol açacağı tespitinde bulunmaktadırlar.
Sonuç itibari ile halen üniversite öncesi eğitimin ön plana çıkarttığı tekil düşünme, 1 veya 1.5 basamaklı soru(n)lara odaklı, 1 -2 dakikada çözüm bulmayı esas alan, 4-5 şıkka hapsolmuş yaklaşımı değiştirmek zorundayız. Bunun yerine bütüncül bakmayı esas alan, çok basamaklı, soru(n)lar üzerinde geniş kapsamı ile durabilen, sorgulayıcı, yaratıcı yaklaşımı önplana çıkatmalıyız ve teşvik etmeliyiz.
Elbette ki bu konuda işlev odaklı bir yaklaşımla sorunun bizimle ilgilisi olmadığını iddia edebiliriz. Tercihimiz, gençlerimizin üniversite öncesi eğitimde maruz kaldıkları hasarlarını hızla telafi edip yolumuza devam etme şeklinde olabilir. Ancak konuya amaç odaklı ve bütüncül bakmak durumundayız. Öğrenci kabulü -nitelikli öğrenci kabulü- üniversitenin ana sorumluluklarından biridir. Bu işlevimizi başka bir kuruma (ÖSYM) devretmiş olmamız bizim bu konuda sorumluluğumuzun bittiği anlamına gelmez. Devretmiş olduğumuz bu yetkiyi – geldiğimiz bu nokta itibari ile – tekrar geri almayı düşünmemiz, bu isteği gelişmelere bağlı olarak, yavaş da olsa telaffuz etmeye başlamamız gerekir diye düşünüyorum.
Bu konuda ortaya konabilecek gerçekçi yaklaşım yeni bir sisteme kısmi geçiş ve harmanlamadır. Bunun için öğrencilerimizin belirli bir kısmının mevcut sistemle kabulüne devam edilmesi ancak küçük bir kesrinin yeni bir sistemle- klasik sınavla- seçilmesi atılabilecek bir ilk adımdır. Klasik sınavı esas alacak bu yeni uygulamanın başlangıçta mühendislik ve fen alanlarını kapsaması, elde edilecek tecrübeye göre, takiben diğer alanlara da yayılması gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
Klasik sınavın çoktan seçmeli sınava göre elbette ki zorlukları vardır ancak kolaylıkları da vardır. Bugün teknolojinin geldiği nokta itibari ile uygulanmasının önünde hiçbir engel olmadığını, gerekli organizasyonu yapmak kaydı ile objektif ve güvenilir tarzda uygulanmasının mümkün olduğunu belirtmek isterim. Burada hem cesaret verici (ama aynı zamanda üzücü) durum böyle bir sınav ortaya konduğunda buna başvuracak öğrenci sayısı olacaktır. Kanaatim böyle bir sınava başvuracak öğrenci sayısının başlangıçta az olacağı bunun ancak zamanla artacağı şeklindedir.
Yukarıda oluşturulması önerilen yeni sınav bir ODTÜ giriş sınavı şeklinde olabileceği gibi diğer aynı kaygıyı taşıyan üniversitelerle birlikte – gerektiğinde ÖSYM çatısı altında-verilecek bir sınav şeklinde de olabilir.
Mevcut üniversiteye giriş sistemi ve beraberinde gelen sorunlar hepimizin derinden hissettiği konular, “ne yapabiliriz ki?” çaresizliği de şüphesiz hepimizi yaralıyor. Bu sorun ya olduğu gibi kalacak ve (bizde çoktan seçmeli sınav uygulamalarını benimsiyerek) bu ülkenin bireyleri olarak farklı bir evreye evrileceğiz, ya da bu sorunu çözüp geleceğimizi daha bir görünür ve kontrol edilebilir kılacağız. Bizim YÖK ve ÖSYM’ye yardımcı olup – klasik sınava dayalı- yepyeni bir sistemin ön adımlarını ivedilikle atmamız gerektiğine inanıyorum.
Diğer alanlarda olduğu gibi üniversiteye girişte de öncü rolümüzü üstlenmemiz ve yarınlarımızı garanti altına alacak dönüştürücü işlevimizi inançla ve kararlılıkla yerine getirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Sevgi ve saygılarımla,
Tayfur Öztürk
[1] Bilgi Savaş Küçükyavuz’dan alınmıştır.