Yalnızlaştırma ve yabancılaştırma; kapitalizmin bireyleri sıkı çalışanlar, yarışmacılar, tüketiciler haline getirmek için kullandığı temel silahlar. Bu düşünce, 20-21. yüzyıl felsefe ve beşeri bilimler külliyatı dahilindeki; insan refahını, insani değerlere dair yozlaşmayı irdeleyen tüm çalışmaların satır aralarında okunan temel bir kavrayış olmakla birlikte, yakın mutsuzluk tarihi anlatısının da iskeleti. Bu kavramların kapitalizme teması ile birlikte ele alındığı klasik metinlerde, izolasyon ve yabancılaşma, kapitalizmin dayattığı yaşam biçiminin hem yan etkisi hem arzu nesnesi var sayılıyor.
Bu varsayımlar hâlâ doğruluğunu korumakla birlikte, otoritenin yalnızlaştırma politikasına son 10-20 yıllık süreçte eklemlenmiş; onun market ve iş hayatındaki düzenlemelerinden bağımsız bir düzlemde dayatılan, gizil bir propaganda niteliğindeki “yalnızlık güzellemesi”nin varlığından söz etmek gerek. Klasik yabancılaştırma anlatısının dışına çıkan, bu anlatıyla eşgüdümlü işleyerek yabancılaşmayı daha da kuvvetli hale getiren bu propaganda, kolektif değerleri ve insanın bağ kurmaya dair inancını yıpratan koşullar yaratmak yoluyla değil bu değerlere doğrudan saldıran yahut kendi başınalığı yücelten içeriklerin, ekseriyetle sosyal medya yoluyla, bireylere dayatılması ile yürütülmekte.
Yabancılaşmanın, kapitalist edimlerin bir sonucu yahut yan etkisi olarak, yani dolaylı bir şekilde dayatıldığı değil, doğrudan bireyin duygu ve düşünce dünyasına gizlice sokulduğu; gücünü bu gizlilikten alarak bireyi yabancılaşma karşısında daha da etkisiz hale getiren bu yöntemle güç kazanması, kavramın halka indirgenişinde yeni bir boyutun varlığına işaret ediyor. Bireylerin sosyal medya akışına özellikle son birkaç yıldır hızla karışmış söz konusu içeriğin temel karakteristiği bir yandan aşk, dostluk, aileye dair mutlulukları imkansız gösterirken bir yandan da kitleyi tek başınalığın epik ve asil bir görüntüsüyle büyülemeye çalışıyor olması. Bu tür içerikler, insan birlikteliğinin er geç ihanet ve yüzüstü bırakılmakla sonuçlanacağı düşüncesini seslendirmekte ve izolasyonu ihanetten, bağ kurmanın imkansızlığından doğacak yıkımdan kaçmanın tek yolu olarak sunmakta.
Kadınlardan ümidi kesmek gerektiğini dillendiren erkek anlatıcılar, erkeklerden ümidi kesmek gerektiğini dillendiren kadın anlatıcılar, insanın yalnızca kendisine güvenebileceğini yaşanmışlıkları ile ispatlamak adına kamera karşısına geçmiş içerik üreticilerinin kayıtları kullanıcıların sosyal medya akışına yoğun sıklıkta karıştırılarak insan sıcaklığı karşısında ürkek bireyler yaratmak amaçlanıyor. Ardından bu bireyler ‘’sigma bireyler’’in, yalnız kurtların; kendisini toplum dinamiklerinin dışında, yalnızca kendi kararları ve emeğiyle var eden bir arketipi yücelten içeriklere maruz bırakılarak, bu arketiplerin parodisi niteliğinde bir hayat anlatısı oluşturmaya yönlendiriliyor. Bu manipülasyonun yarattığı, türünün yakınlığından korkan, hayatı görünmez düşmanlarına karşı bir savaşa dönüşmüş birey tüm varlığını çalışmaya, çalışarak yarışmaya, taşlaşmayı bir önkoşul kabul ederek sesini çıkarmaksızın anlamı çalışmak ve tüketmekte aramaya hazır hale geliyor. Birlikteliğe temas eden değerleri korumak daha önce hiç olmadığı kadar soyut ve içedönük bir efor gerektirmekte. Sevgi, ancak zihnini korumaya muktedir olanlar tarafından yaşatılabilecek.
Leave a Reply