Denemeler

İnsan türünün başa çıkmakta en çok zorlandığı belirsizlik arzulanabilirlik ve arzulanamazlık arasındaki bölgede var olan. Bu belirsizlik bizlere kendisini arzulanmadığımızın yüzümüze vurulduğu anlarda hatırlatıyor. Olası bir partner, bir arkadaş, bir aile ferdi tarafından yetersizliği ilan edilen, arzulanabilirliğine olan inancı diğeri tarafından sarsılan insan, asla arzulanamayacağı bir dünyanın varlığını temellendiren yahut diğerinin konu üzerinde karar kılma yetkisini tamamen çürüten argümanlar üretme yoluna gidiyor. Bu noktada sergilenen tefekkür, söz konusu diğerinin düşüncesiyle sınırlanmış olmaktan tamamen uzak. Ret, şüphesiz kişiyi dünya görüşünü baştan inşa etmeye güdüleyecek kadar güçlü. Reddedilen, sevginin yeryüzündeki varlığını baştan aşağı çürütmek yahut kendisini reddedilmişlerin en makbulü ilan etmek eğiliminde. Reddedilen kişinin davranışlarındaki akıl dışılığı göz önüne çıkarmak yahut onun hassasiyeti ile alay etmek benzeri bir niyetim yok. Aksine, söz konusu belirsizlikle ve ret ile başa çıkmanın insan ilişkilerindeki akıl dışılığa ve hassaslığa daha da sıkı sarılmakla mümkün olduğu kanaatindeyim.

Kişi, reddedilmenin ardından kendi arzulanabilirliğine dair mutlak olumlu yahut mutlak olumsuz bir içgörüler bütünü inşa ederek reddin kaynağına gizil bir nazire yapmakta. Kendine ve yaşama dair algısını söz konusu iki ekstrem uçtan birinde temellendiren kişi bir bakıma reddin kaynağı olan şahsın reddedilen üzerindeki mutlak belirleyiciliğini kutluyor ve soyut düzlemde sevgi nesnesine tutunmaya devam ediyor. Bu kişi kuşkusuz rasyonel eylemlerde bulunmuyor, düşüncelerini yeniden şekillendirmesindeki güdüleyici ve bunu yaparken rehber aldığı duygulanımlar baştan aşağı akıl dışı ve romantik. Bu kişinin daha az acı çeken ve düşünce dünyası daha az sarsılan versiyonunu tasarlamak için onun daha aklına hakim olan halini değil, aklını bütünüyle kaybeden halini hayal etmek istiyorum. Bırakalım tasarladığımız kişi sevdalandığı nesnenin tüm iddialarını kuşku barındırmaz doğrular olarak içselleştirsin, sevdalının sevdiği kişinin hatasızlığına olan inancı en kuvvetli biçimiyle var olsun.

Bu türden bir inanca sahip bir sevdalının reddin ardından izleyeceği yol kuşkusuz, anılar ve gerçekleşmeyen yaşanmışlıklara dair tüm söylemleri ağızdan çıkmaya niyetlendiği anda boğan, kendisine ve diğerine karşı acımasız bir tutum benimsemek olurdu. Bu kişi, reddedeni ret kararı ile ilgili sorumluluğunun ağırlığından kurtarmak adına kendisini ondan alabildiğine uzaklaştırırdı. Eğer amacımız sevme potansiyeli konusunda yarışmacı olmak, sevdalıların en aklını yitirmiş olanı olduğumuzu ispatlamak ise bunu ancak arzulanmadığımızı sindirmek zorunda kaldığımız anda gerçekleştirebileceğimiz kanaatindeyim. Yaşanmamışlık hakkında konuşma hakkını, yalnızca sevdiği kişi aralarındaki soyut ve somut tüm ilişkilendirmeleri yok etmek istediği için, kendi ellerinden alan birinden daha sevdalısını hayal edemiyorum.

Ayrılıkta yahut olası bir ilişkinin hiç başlamamasında karar kılan sevgi nesnesini, sevenin zihni içerisinde dahi kendi haline bırakmak ve kalan acı ile, acı çeken zihnin içerisinde dahi diğerinin düşüncesi olmadan başa çıkmak, insan ilişkilerine dair en yiğitçe eylem olsa gerek. Bu tutumun üstünde durmamın nedeni böylesi bir tutumun üzerindeki kalpsizlik etiketini söküp atmak. Bunun da ötesinde bu yolun izlenmesi, kuşkusuz iki taraf için de daha pürüzsüz, yeni insan ilişkilerine açık kapı bırakan bir ayrılma vaat ediyor. Başlarken sözünü ettiğim belirsizlik, bu tavır karşısında tamamen boşa düşüyor. Arkasına bile bakmadan ters yöne doğru yürüyen, ret ve sevgi nesnesi ile ilişkilendirilmiş tüm anlatıları söylemlerinden uzak tutan kişi ilk bakışta ‘’zaten sevmemiş’’ algılanmaya eğilimli. Bu, kağıt üzerinde katı ve duygularını yoğun deneyimlemeyen bir şahsın sergileyeceği bir eylem gibi görünüyor. Ancak, eğer amacımız sevmekse ve sevgimizin koşulsuzluğu sevdiğimizin tüm isteklerini gerçekleştirmeyi içeriyorsa, bu isteklerden bizim için gerçekleştirilmesi en zor olanı -gitmeyi- sorgusuzca gerçekleştirmenin sevginin en taşkın ve yoğun ifadesi olduğunu düşünmeye devam ediyorum.

 

Koray Kurtoğlu


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *